İş Dünyası Otomotiv Siyaset Toplum

Araba yapın bana!

1961 yılı… Darbetör General Cemal Gürsel darbesini yapmış, Adnan Menderes ve diğer hainleri ipin ucunda sallandırarak vatanı kurtarmıştır. Darbe sonrası ilk cumhuriyet bayramını özgür ve demokratik ülkesinde, %100 Türk malı bir arabayla turlayarak kutlamak ister. Bilindiği gibi, cumhuriyet rejimi çoğunlukla generaller tarafından yönetilir ve onlar emir verirse akan sular durur.

Cuntacılar hemen çalışmalara başlar; Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerinde görev yapmakta olan 23 Türk mühendis, “mühim bir konuyu istişare etmek üzere” Ulaştırma Bakanlığı’na davet edilirler. Davete icabet sünnettir, diyen mühendislerimiz, 16 Haziran 1961 günü Ulaştırma Bakanlığı’na toplanır ve “Çok Gizli” damgasıyla Cemal Gürsel’den gönderilen mektubu okurlar:

“Bu yılın cumhuriyet bayramı törenlerinde halkımızın görüş ve takdirlerine sunulmak üzere, hem tasarım hem de malzeme olarak tamamen yerli malı bir otomobil üretmenizi istiyorum.”

Mühendisler şaşırırlar. Birçoğunun ehliyeti bile yoktur ve Türkiye’de o güne kadar bırakın otomobili, otomobil yedek parçası bile üretilmemiştir. Ne doğru düzgün bir atölyeleri vardır, ne de geniş bir zamanları. “Cumhuriyet bayramına sadece 129 gün var, nasıl olacak bu iş!” demezler ve çalışma yeri olarak TCDD’nin Eskişehir’deki bir atölyesini seçip hiçbir tereddüt göstermeden büyük bir şevkle işe başlarlar.

129 gün boyunca atölyeden ayrılmadan, günde sadece birkaç saat uyuyarak insanüstü bir çabayla çalışan mühendislerimiz otomobilin modelini çizer, tasarımını yapar, tüm parçalarını o atölyede el emeğiyle üretir ve 28 Ekim akşamında atölyenin önüne dönemi için gayet hoş tasarımlı, 4 silindirli aile otomobilinden tam 3 tane park ederler.

İş bitmiştir bitmesine ancak törenlerin başlamasına da saatler kalmıştır. Devrim adı verilen otomobiller, Karakurt isimli trene bindirilir ve Ankara’ya doğru yola çıkar. İki tanesi krem rengidir ve üçüncüsü trenin dar vagonunda binbir güçlükle siyaha boyanır.

Dünya alem, hatta cuntacıların birçoğu bilir ki, trenle taşınan otomobillerin depoları güvenlik amacıyla boş tutulur. Ve boş depolarıyla 2 Devrim, 29 Ekim sabahı törenlerin başlamasına birkaç dakika kala hipodromdaki Cemal Gürsel’in önüne yetiştirilir.

Çevresindekilerin “aman paşam arabalarda benzin yok” serzenişlerine aldırmadan hemen arabaya atlayan Cemal Gürsel, şoföre yürümesini emreder. Depodaki birkaç damla benzinle bir miktar ilerlemeyi başaran Siyah Devrim, fizik kurallarına ihanet etmez ve törenin orta yerinde kalakalır.

-Ne oldu? diye sorar Cemal Gürsel.
-Benzin bitti paşam, yanıtını aldığında, “batı kafasıyla araba yapıyorsunuz ama doğulu olduğunuz için benzin koymayı unutuyorsunuz!” diyerek hışımla aracı terk eder.

Bir darbe liderine “iki dakika dur da şuna benzin ikmali yapalım, hemen ne celalleniyorsun be adam!?” diyebilecek bir mühendis henüz dünyaya gelmediğinden, cuntanın emriyle doğdukları günün sabahında yine cuntanın emriyle ölüme mahkum edilir Devrimler. Üstelik işini gücünü bırakıp atölyeye kapanmış, iş bitene kadar evine gitmemiş, ana-babasını görmemiş, otomobil tarihinde gerçek bir ilki başararak 129 günde 3 tane el yapımı otomobil üretmiş 23 mühendise bir teşekkür bile edilmez.

Aradan yıllar geçer ve Devrim’ler unutulur. Anadol markasıyla kopya tasarımlı, yabancı motorlu, polyester kaportalı bir tuhaf otomobil, ilk Türk otomobili sıfatıyla lanse edilir yalan dolana alışmış Türk insanına. Daha sonraları Türkçe kuş isimli çeşitli otomobiller alır Anadol’un yerini ve Devrim’in varlığı tamamen unutulur.

Ancak devrimin devrimlerinden biri bugün onu öldürmeye çalışan herkese direnerek sesini duyacak insanları beklemekte. Törenler için gururla Ankara’ya gönderilen, ancak birkaç gün içinde çelik preslerde yok edilen iki kardeşinden daha şanslı bu Devrim.

Devrimlerin temellerinin atıldığı Eskişehir TCDD tesisleri, aradan geçen zamanda TÜLOMSAŞ adını alarak vagon ve makine imalatıyla uğraşan bir devlet şirketi oldu. Sağ kalan öksüz Devrim, yıllarca buradaki sevenleri tarafından düşmanlarından saklanmaya devam etti.

Devrim, kardeşlerini Ankara’ya götüren Karakurt lokomotifi ve aynı döneme ait birkaç eserle birlikte, TÜLOMSAŞ bahçesinde hazırlanan bir müzede ziyaretçilerini bekliyor. Evet, zamanın etkileri belli oluyor Devrim’de ve bazı ufak çaplı hasarlar da mevcut. Ancak tamir edilemiyorlar, çünkü tüm parçaları el yapımı. Kırılan hiçbir parçanın yerine koyulma şansı yok.

Gidin ve onu ziyaret edin. İçine binip turlama şansınız olmasa da, ön paneline dikkatli bakın. “Yerli otomobil” olduğunu iddia eden hangi arabanın ön panelinde “hararet, benzin, yağ, km/s” ibareleri gördüğünüzü düşünün. Veya boşuna düşünmeyin, çünkü Devrim’den başka hiç yerli arabamız olmadı ve bu ibarelerin hiçbiri Türkiye’de üretilen Fransız ve İtalyan arabalarında kullanılmadı. Kaputundaki ve jant kapaklarındaki el emeğiyle hazırlanmış Devrim logolarına dikkat edin.

Evet, Devrim’in kaportası pürüzsüz değil. 1960′ların Chevrolet’leri, Dodge’ları gibi heybetli değil. Döneminin efsanesi Mustang gibi çevik ve hızlı da değil. Ancak Devrim onlar gibi büyük AR-GE çalışmaları sonunda değil, sadece 129 günlük bir hazırlık, tasarım ve üretim aşaması sonrasında ortaya çıktı. Şansı sadece bu kadardı.

Ve düşünün. Devrim’in, tahıl ihraç edip buzdolabı ithal eden, ağır sanayiden haberi olmayan bir ülkede, ehliyeti bile olmayan ancak vatanı için çalışan Türk mühendisleri tarafından üretildiğini… “Yerli malı kullanın” diyerek hiçbir geliştirme yapmadan yıllar boyu size İtalyan arabalarını satanları düşünün… Bu ülkenin eğer isterse neler başarabileceğini, bunu bilenlerin üzerimize nasıl bir ölü toprağı atarak bizi uyuttuğunu düşünün…

Ve artık uyanın!

Eylül 2007, Eskişehir

Bir de şu konular var

Siz ne dersiniz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.