İş Dünyası Otomotiv Spor

Formula 1 Paddock Club

Formula 1, özel bir spor. Sadece otomobil endüstrisinin en üst teknolojilerinin yarıştığı bir yarış organizasyonu değil, sosyal ve finansal yönden de en elit kesime ulaşmayı hedefleyen bir organizasyon. Dünyanın en zengin adamlarından biri tarafından yönetilen Formula 1, haliyle dünyanın diğer zenginlerinin kurduğu takımların mücadelesine sahne oluyor.

Otomotivde her zaman en iyiyi hedefleyen Ferrari ve McLaren gibi fabrika takımlarının yanında, Virgin, Red Bull gibi sektöründe en iyi firmalar da mücadeleye aktif olarak katılıyorlar. Mücadeleye takım kurarak katılacak gücü ve zamanı olmayan firmalar da sponsor olarak ortama dahil oluyorlar. Kendi ülkesindeki yarışa sponsor olmayacak kadar korkak olan sözde dünya markalarını da ne Formula 1, ne de takipçileri adamdan saymıyorlar elbette.

Bunca büyük firmanın yöneticileri ve misafirlerini platinum biletler bile kesmeyeceği için, pistlerin en özel bölümleri onlara ayrılıyor. Bu özel bölümler de Formula One Paddock Club adı altında kendi markasını ortaya çıkarıyor.

Formula One Paddock Club, Formula 1’ın tüm reklam haklarını elinde bulunduran Formula One Group’un alt şirketlerinden biri olan Allsport Management SA markası. Yani pistlerdeki “padokların” satış ve pazarlama yetkileri pist yönetimlerine değil, Allsport Management’a ait. Dolayısıyla, yarışları padoktan izlemek ya büyük bir masraf, ya da epey şans gerektiriyor.

Türkiye’de Formula 1 hakkında yapılan en popüler yorumlar “fakir ve emekçi halkımız yemeye ekmek bulamazken Formula 1’a nasıl gitsin?” gibi cümleleri aşamadığı için, haliyle Paddock Club’dan bahseden de olmuyor. 70 TL’lik açık alan biletlerine bile “çok pahalı” diyerek mırın kırın eden bir toplumun 2.340 Euro verip padok keyfine talip olması hayal bile edilemeyecek kadar uzak bir fikir.

Ancak bu kulüp var ve İstanbul Park’ta da misafirlerini ağırlıyor.

Peki, Paddock Club’ı pistlerin diğer bölümlerinden ayıran ne?

Her şeyden önce, burası özel misafirlere, kendilerini daha özel hissetmeleri için tasarlanan bir kulüp. Eğer bu spora yarışı padoktan izleyecek kadar gönül verdiyseniz, Allsport Management da size bağlılığını sunuyor. Ve ikramlarıyla, hizmetleriyle size rüya gibi bir yarış yaşatmak için seferber oluyor.

Formula One Paddock Club için pistlerde hazırlanan localar, takım garajlarının üst katında bulunuyor. Pit stop noktalarının tam üzerinde yer alan balkonlarıyla, her loca farklı takıma veya firmaya tahsis ediliyor. Her takımın Paddock Club’da locası yok. Bu durum tahminimce takımların daha aktif oldukları ülkelere göre değişiyordur. Mesela Türkiye’de satış yapan Ferrari ve Renault gibi takımlar misafirlerini ağırlamak için İstanbul Park’ta loca kiralarken, McLaren veya Lotus gibi takımlar Türkiye’de müşterileri olmadığı için loca kiralamıyorlar. (McLaren, Vodafone ortaklığında kiralıyor.)

İstanbul Park’ta locası bulunan firmalar ise, Bridgestone, Ferrari, Renault, İstanbul Park’tan ibaret.

Firma ve takımların özel misafirleri ilgili localarda ağırlanırken, kimseyle ilgisi olmayan ve Paddock Club biletini ücretiyle satın alıp gelenler, genel bir locada ağırlanıyorlar.

Firma localarının misafirleri kendi localarında yemeklerini yiyip içkilerini yudumlarken, istedikleri zaman Chill Out Lounge adlı genel locaya geçerek geniş ve rahat koltuklarda keyifle yayılıp yarışı hem pistten, hem locadaki dev ekranlardan istedikleri gibi takip edebiliyorlar.

Localarda yarış izlemekten sıkılıp değişiklik arayanlar (varsa) terasa çıkarak yarışı binanın istedikleri yerinden izleyebiliyorlar. Paddock Club’ın sağladığı tüm imkânlardan yararlanmak isterseniz, şu anda yaşadığım ayak ağrılarına hazır olmalısınız; çünkü yarışı çeşitli noktalardan görmek, garajları ve pit alanını gezmek, motor homeları ziyaret etmek için o kadar fazla vaktiniz ve o kadar geniş bir alanınız oluyor ki, hafta sonu boyunca hiç fark etmeden birkaç kilometre yürümüş oluyorsunuz. Elbette mekân genişliğinden istifade edip sürekli oraya buraya koşuşturmak yerine rahat koltuklarınıza kurulup Pascal Jolivet veya Mumm yudumlayabilir, trüf mantarından ıstakoza kadar geniş bir mönüyü mideye indirebilirsiniz.

Gün boyunca sürekli aperatifler, kanepeler, alkollü alkolsüz çeşitli içeceklerle devam eden Paddock Club ikramları, öğle yemeğinde açık büfeyle şenleniyor. Mönüde peynir çeşitleri, biftekler, salatalar, mantarlar cana can katarken; ıstakozdan somona envai çeşit lezzet, “denizden babam çıksa yerim” diyenlerin babası hariç tüm deniz ürünlerini içeriyor.

Pek tabiidir ki Paddock Club üyeleri buraya sadece sefa sürmek için gelmiyorlar. Bir pistte öncelikli olan tek şey yarıştır ve onlar da yarışı doyasıya hissediyorlar.

Paddock Club’da direkt olarak piste açılan kapılar mevcut. Pisti ve garajları gezmek isteyenler locaların yumuşak halılarını terk ederek lastik kokan asfaltları doyasıya arşınlayabiliyorlar. Takımlar hazırlık yaparken garajlar gezilebiliyor, ekranlardaki verileri inceleyen pilotlara yancılık yapılabiliyor, otomobillerin montaj ve hazırlık aşamaları aynı ortamda takip edilebiliyor, elektrikli battaniyelerin içinde sıcak sıcak yatan lastikler mıncıklanabiliyor, otomobillerin kanatları kucaklanıp kameralara poz verilebiliyor.

Pit alanında ve garajlarda dolaşmak yetmezse arka tarafa geçilip takım kamyonları hayranlıkla incelenebiliyor, motor homelar dolaşılabiliyor, yemek yiyen, günlük işleriyle ilgilenen pilotlarla, takım çalışanlarıyla, ortalıkta dolaşan Formula 1 müdavimi ünlü takımıyla selamlaşılabiliyor.

Tüm bunlara yarışı en yakından, lastik kokularını, benzin ve gaz kokularını soluyarak, otomobillerin gök gürültüsünü andıran sesini ciğerler titreyerek takip etmek de eklenince, Paddock Club biletlerinin gerekirse kredi çekilerek alınması gerektiği anlaşılıyor.

Sürekli fakir edebiyatı yapan Türkiye’de biletler diğer ülkelere göre ucuz olsa da, “parayı veren düdüğü çalar” mottosuyla çalışan Paddock Club fakire acımıyor. Türkiye ile birlikte Catalunya, Valencia, Silverstone, Hockenheim, Budapeşte, Spa-Francorchamps ve Monza’da 2 günlük Paddock Club biletleri 2.340 Euro. Sakhir, Kuala Lumpur, Shanghai, Montréal, Suzuka, Yeongam ve Yas Marina ise 4.260 Euro. (Bu fiyatlara her ülkenin kendi oranlarına göre vergiler ekleniyor.) Fiyat listesinde beni en çok şaşırtan ise, 3.300 Euro’luk fiyatıyla Monte-Carlo oldu. Türkiye 2.340 ise Monte-Carlo en az 5.000 vardır diye düşünmüştüm.

İstanbul’da yarışı genelde ilk virajdaki bronze tribünlerden veya Paddock Club köprüsünün altındaki açık alandan takip ederdim. İlk sene podyum görme heyecanıyla aldığım gold bilete acıdım, çünkü önümden 340 km süratle geçen otomobillerin hiçbir anlamı yoktu. Üstelik ne frenaj, ne de hızlanma noktası göremiyor, sadece pit alanlarını görebiliyordum. Artık pit stratejileri de ortadan kalktığına göre, gold bilet son derece gereksiz oluyor. Yarışı gerçekten anlayarak ve keyifli takip etmek için en uygun yerler açık alanlar.

Fakat Paddock Club’ın tadını aldıktan sonra bir daha başka yerde yarış izleyeceğimi hiç zannetmem. Bu sezon Bridgestone’nun jesti sayesinde Paddock Club ile tanıştım, bundan sonra parası neyse verir, bu keyfi yeniden yaşarım.

Gerekirse kredi çekin, bu deneyimi hayatta bir kez mutlaka yaşayın diyor, Formula 1 Istanbul GP izlenimlerimi bir sonraki yazıya bırakıyorum.

-Hatırlatmak şart: Formula One Paddock Club, yerel yönetimler tarafından yönetilmediği için bilet satışıyla da ilgili pist ilgilenmiyor. Yani İstanbul Park için Paddock Club Pass Card’ını Biletix’ten satın alma şansı yok. Rezervasyon başvuruları doğrudan Formula One Paddock Club’a yapılıyor. Mantıklı olan en az 6 kişilik grup halinde rezervasyon yaptırmak. Çok sayıda misafir getirecek olan firmalar, Formula 1’da sponsor olarak yer almasalar bile loca açtırabiliyorlar.

Mayıs 2010, İstanbul

Bir de şu konular var

Siz ne dersiniz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.