Sanat Spor Toplum

Boğalarla koşturmak

İspanyollar her Temmuz’da olduğu gibi bu Temmuz’da da boğalarla beraber koşturmaya başladılar, haberlerde görmüşsünüzdür. Beyaz kıyafetini, kırmızı kuşağını kapan Pamplona’da boğalarla tepişmeye koşuyor.

Bugün Cristine arayıp olayın ne kadar eğlenceli olduğunu falan söyleyince dayanamadım, sordum “kızım siz manyak mısınız, nedir bu boğaların sizden çektiği?” diye. Manyak olmadıklarını, bu işin dini bir ritüel olduğunu söyleyince de araştırmacı Kazanova ruhumu harekete geçirip sizin için bir röportaj yaptım.

Öncelikle biraz ön bilgi verelim.

6 Temmuz – 14 Temmuz arasında, San Fermin Yortusu’ndan bir gün önce başlayacak şekilde düzenlenen bu şenlik, adım adım gelişerek festival halini almış. Yani 300 yıl önce birisi çıkıp “haydi beyaz entariler ve kırmızı kuşaklar giyelim, boğalarla beraber depar atalım,” dememiş. Festival bugün her gün bir koşu, 9 günde 9 koşu olacak şekilde, 825 metrelik bir yolda düzenleniyor. 1592′ye kadar 25 Eylül’de yapılan festival, o yıl Papa’nın emriyle 7 Temmuz’daki diğer yortuya alınmış.

— Anlat bakalım Cristine, nedir boğalarla sorununuz?

— Bizim boğalarla sorunumuz yok, bilakis boğaları çok sever ve saygı duyarız. İspanya’nın simgesi de boğadır, bilirsin.

— Boğaları simge olarak kabul etmenizin sebebi ne peki?

— Haritamızdan kaynaklanıyor. İspanya haritası serilmiş boğa postuna benzer. Ve biz tüm İspanya’nın bu post altında tek ruh olduğunu, bir boğa gibi güçlü olduğunu kabul ederiz.

— Güzel, bunu sevdim. Bizim de var öyle bir simgemiz. Ardahan’da bir dağın gölgesi her yılın belli bir mevsiminde Atatürk gibi görünür, bunu Ardahan’da şenliklerle kutlarlar. Kemalist de olsa matador da olsa kafa aynı kafa.

— Sizin dağı bilmiyorum ama bizimki gerçekten benziyor, aç haritaya bak 🙂

(Burada Google Earth’ü açıp baktım, gerçekten de benzetmek isteyince kafası Cebelitarık’a kıçı Fransa’ya uzanmış bir deriye benzetilebiliyor. Ama boğa da olabilir, manda veya inek de)

— Baktım tatlım, benziyor gerçekten. Neden inek değil de boğa peki? Deri aynı deri sonuçta.

— İnek Hindistan’ı hatırlatır. Hem boğa daha güçlü 🙂

— Manda deseydiniz o zaman? Hem güçlü hem süt veriyor.

— Demek ki o zamanlar sadece güç lazımmış, süt lazım değilmiş 🙂

— Tamam tamam, boğa derisi.

— Evet, boğa o! Ve yüzyıllar içinde bizim simgemiz oldu.

— Kızım insan simgesini şişler mi? Onunla depara kalkıp şehri birbirine katar mı?

— Bak boğa güreşini ben de sevmiyor ve saçma buluyorum. Toplum genelinde kabul görüyor, her yıl on binlerce turist çekiyor. Ama boğalarla koşmak farklı bir olay.

— Tamam, koşuda boğaları şişlemediğinizi biliyorum gerçi. Peki, nedir bunun olayı? Yani ne zaman nereden çıkmış, ilk kimin aklına gelmiş?

— Bilirsin, İspanya Hristiyanlığın önemli merkezlerindendir. Vatikan İtalya’da ama burada daha fazla aziz ve hac rotası var.

— Bilmem mi?

— Burada her şehrin bir azizi var. Bu azizler şehri korur, kazanç ve bereket sağlar. Bazı şehirler ve kasabalar isimlerini azizlerden alır. San Fermin de doğum yeri olan Pamplona ve ölüm yeri olan Amiens ile birlikte Lesaka ve Navarre’nin azizi olarak kabul edilir.

— Kimdir bu San Fermin?

— Pamplona’da doğup 31 yaşında Amiens’de işkenceyle öldürülen bir aziz. 303 yılında öldürüldüğü söyleniyor.

— 303 mü? Güzelim o tarihlerde İspanya’nın ortasında bir azizi kim öldürebilir ki?

— İspanya değil, Amiens Fransa’da. Tam bilmiyorum ama Latinler veya Yahudiler olabilir. Zaten ölüm yeri de kesin değil. Bazıları Amiens’de işkence gördükten sonra Pamplona’ya kaçtığını ama burada boğaların arkasına bağlanarak ölene kadar yerlerde sürüklendiğini söyler. Kimileri de bu işkencenin Fransa’da yapıldığını söyler.

— Ölüm yılı belli, yeri belli değil, ilginç.

— Önemli olan yeri değil ki, nasıl katledildiği. Bir azizi boğaların arkasına bağlayarak ölene kadar sürüklemek büyük bir vahşet. Zaten bu festivalin temelleri de o zaman atılmış.

— Kendini boğanın arkasına bağlayıp sürüklenenler var dersen inanırım.

— Yok, o kadar değil. Bak bu festivalin iki dayanak noktası var. Birisi Saint Fermin, diğeri boğa güreşleri. Boğa güreşleri 13. yüzyılda ortaya çıkan bir saçmalık aslında, o yüzden Saint Fermin daha mantıklı geliyor.

— Boğa güreşiyle ilgisi ne?

— İlgisi şu: Eskiden şehirler bu kadar büyük değilken, boğalar şehrin dışındaki ağıldan arenaya kadar şehrin gençleri tarafından götürülürlermiş. Bu gençler, boğaları daha hızlı götürmek ve eğlenmek için boğaları kızdırıp arenaya kadar kaçarlarmış. Zaten yol 800 metre falan.

— Oha eğlence anlayışına bak. Adam gibi gütseler gitmiyor mu boğalar?

— Arabayla da taşımışlar zamanında. Ama kasabanın gençleri sürekli arabaların yanında koşmuş, her boğa nakliyesi bir eğlence halini almış. Onlar da dayanamamışlar, arabayla taşımaktan vazgeçmişler boğaları. Zaten birkaç keskin viraj haricinde dümdüz bir yol bu. Yani kimse olmasa ve boğaları salsalar, hayvanların gidebileceği tek yer arena. Ama arenaya gitmekte olan boğalar karşılarında yüz binlerce insanı görünce panikleyip koşmaya ve yollarına çıkanı boynuzlamaya başlıyorlar.

— Psikopatça. Eee?

— Bu gençler boğalardan kaçarken beyaz giyinirler ve boyunlarına kırmızı bir mendil (pañuelo) ve bellerine de kırmızı bir kuşak (faja) takarlar. Beyaz kıyafet San Fermin’in temiz ve masum ruhunu, kırmızılar da dökülen kanını temsil eder. Bu sayede azizin onları koruyacağına inanırlar. Bir süre sadece boğaları arenaya götürmek amacıyla devam eden şenlik, zaman içinde festival halini almış. Ama o kadar kalabalıklaşmış ki, Kral’ın emriyle sadece San Fermin yortusunda düzenlenmeye başlanmış.

— Ne zaman yortu?

— San Fermin’in 25 Eylül ve 7 Temmuz’da iki yortusu var. 1592′ye kadar 25 Eylül’de düzenlenmiş, daha sonra 7 Temmuz’a alınmış. 1844 yılında Plaza de Toros yapıldıktan sonra koşunun rotası değişmiş. O günden beri aynı. Pamplona’daki ağıldan Plaza de Toros kapısına kadar, 825 metrelik bir yolda koşuluyor. Zaten koşu öyle televizyonlarda gösterildiği gibi değil, sadece 3–4 dakika sürüyor.

— Bu koşanlar güreşecek olan boğalar mı peki?

— Elbette. Bak bu festival 9 gün sürer. Her gün bir encierro (koşu için bu sözcüğü kullanıyor sürekli) yapılır. Sabah 8′de boğalar salınır, koşucularla birlikte Plaza de Toros’a kadar giderler. Orada boğalar kafeslere kapatılır ve saat 17′de başlayacak olan corrida’ya (boğa güreşi) kadar bekletilirler. Yani güreş boğası onlar da.

— Peki katılanlar kimler?

— Fiesta’yı okudun mu? Ernest Hemingway‘in kitabını?

— Okudum, zaten ilk oradan duymuştum bu boğa deparlarını.

– Sadece sen değil, tüm dünya oradan duydu diyebilirim. Bu festival yıllar boyunca hep Pamplonalılar tarafından düzenlendi. Her şehrin kendine göre bir festivali var zaten. Ama Fiesta bu festivalin tüm Avrupa’da duyulmasını sağladı ve artık tüm dünyadan insanlar koşuya katılmak için Pamplona’ya geliyor. Özellikle Amerikalılar 🙂

— Katılmanın bir ön şartı var mı?

— Ne o boğalarla koşmaya karar mı verdin?

— Benim boğa ve türevi hayvanlarla tek ilgim et yemekleridir güzelim, koşmaya niyetim yok.

— Peki. Zaten sen Müslümansın, senin için değil bu. Burada yapılan festivalin temel amacı San Fermin’i anmak. Onun gibi giyinmek, onun ruhunu ve kanını temsil ederek boğalarla koşmak. Koşu esnasında boğalara ne kadar yakın olursan, ne kadar fazla tehlike atlatırsan o kadar fazla bonus toplarsın. Bonusun da San Fermin’in koruyuculuğudur. Yani bu koşuda en çok tehlikeyi atlatan, yaşamının diğer günlerinde San Fermin’in koruyuculuğunu o kadar fazla hak eder.

— Korkaklara yer yok yani?

— Kesinlikle. Kalabalığa karışıp da koşarmış gibi yapmak, koşunun ruhuna aykırı. O tehlikeyi yaşamalısın, yoksa bir anlamı olmaz. Zaten boğalara uzak bir mesafede koşuya başlayıp erkenden arenaya varanlarla dalga geçilir, korkak diye aşağılanırlar.

— Cesaret ve aptallık arasında çok ince bir çizgi vardır Cristine, ben bunu cesaret olarak tanımlayamam pek. Ölenleri de Darwin Ödülleri’ne aday göstermek isterdim açıkçası.

— Ölenlerin çoğu aynı şekilde öldüğü için bir ilginçliği kalmazdı.

— Çok sık ölen yaralanan oluyor mu bu encierrolarda?

— 20 yıl öncesine kadar çok fazla ölen oluyormuş. Bilirsin, güvenlik önlemleri, sağlık sistemleri falan. Ama günümüzde encierro daha güvenli, fazla ölen olmuyor.

— Nedir geçen senenin bilânçosu?

— Geçen yıl bir kişi ölmüştü, sanırım 50 tane falan da yaralı vardır her sene olduğu gibi.

— İyi de aileleri ne diyor bu duruma?

— Ölenlerin aileleri mi? Gurur duyuyorlar. Burada ölenler şehit kabul edilir, San Fermin’in yanına gidecekler öldüklerinde. Ama yine de ölmek hoş değil tabi.

— Bu kısma yorum yapmak istemiyorum.

— Sen bilirsin. Eskiden daha iyiydi diyor herkes. Artık dini bir ritüel olmaktan çıktı, özgürce eğlenmek ve sınırları zorlamak isteyenlerin merkezi oldu San Fermin Festivali. 9 gün boyunca sadece alkol, seks, dans ve encierroya odaklanıyorlar, üstelik konuya yabancı turistler yüzünden sürekli kavga çıkıyor.

— Konuya yabancı derken?

— Festival boyunca her şeyi yaparsın ama boğalara küfredemezsin. Onlar kutsal sayılır. Ama ukala Amerikalılar ne boğaların ne de San Fermin’in kutsallığını umursamazlar, herkes de alkollü olduğu için sürekli kavga çıkar. Ayrıca İspanyollar kolay kolay yaralanmaz ama kazalar ve ölümler genelde Amerikalıların başına gelir.

— Anladım.

— Pamplona’nın temeli şaraptır. En güzel üzümler burada yetişir, en güzel şarabı da biz yaparız, iddialıyım. Belki de bu yüzden San Fermin Festivali aynı zamanda bir şarap festivalidir. Amerikalılar tadımızı kaçırmasa daha eğlenceli olacak festivalimiz.

— Cristine, tipik bir Amerikan düşmanı gibi konuşmaya başladın bugün.

— Sinir oluyorum çünkü, bu kadar turistik olmamalı. Pamplona festivali Pamplona’da kalmalı, Rio Karnavalı değil ki bu. San Fermin’in hatırasına saygı duyulmalı.

— Hadi ama bunun geri dönüşü yok ki artık. Gördüğüm kadarıyla San Fermin Festivali de diğer tüm festivaller gibi daha çok turist çekmek amacıyla düzenlenir olmuş. En iyi şarapları ve adrenalini bu kadar hevesle anlatırsa televizyonlar, katılım her yıl artar, azalmaz.

— Biliyorum. Nüfusu 200.000 civarında olan Pamplona’ya festival döneminde bir milyonu aşkın insan geliyor zaten.

— Nereye sığıyor o kadar insan?

— Bir yere sığmasına gerek yok, gece gündüz herkes sokaklarda zaten.

— Peki boğalara dönelim. Koşu nasıl bitiyor, arenaya varınca neler oluyor?

— Koşanlar ve boğalar arenaya girdiğinde boğalar hemen kafeslerine kapatılıyorlar. Ama arenanın içindeki insanların üzerine daha küçük boylarda ve boynuzları yumuşak malzemelerle kaplanmış birkaç boğa salınıyor. Bu küçük boğalar kimseyi öldürmez ve ciddi şekilde yaralayamaz. Ama çok çevik oldukları için çok sayıda insanı yere düşürebilirler. Arenadaki bu eğlence tamamlandığında seyisler boğaların annesi olan inekleri ortaya çıkarır, o küçük boğalar da herkesi unutup annelerine koşarlar. Sonra da herkes arenanın içini terk eder.

— Bu kadar mı?

— Evet. Arenanın tribünlerine gelir eğlence sırası. Akşama kadar orada beklerler ve saat 17′de corrida (boğa güreşi) başlar. Sonra tüm gece eğlence, ertesi sabah aynı ritüel tekrarlanır.

— Tamamdır Cristine, seneye geleyim oraya ben.

— Gel canım, beraber seyrederiz.

— Tamam. Bu arada konuştuklarımızı röportaj gibi düzenleyip Türkçeye tercüme ederek bir sitede yayınlayacağım ben, haberin olsun.

— Zaten bu kadar ciddi konuşmandan anlamıştım bir şeyler çevirdiğini. Benim için sakıncası yok, Türkiye’deki güzel günlerimizin hatırı var.

—***—

Türkiye’ye getirip İstanbul’a âşık ederek geri gönderdiğim tüm Avrupa ve ABD insanları için Kültür Bakanlığı’ndan teşvik istiyorum! Cristine’in son cümlesini o yüzden aktardım buraya.

İlginçtir, biz Avrupa’nın tüm adetlerini alıp uygulamak için kendimizi yırtarken onlar sadece kendi tarihleriyle mutlu oluyorlar. Ve neredeyse tüm Avrupa ülkelerinde ciddi seviyede dinine bağlılık var. Cristine yaşadıklarımızın birçoğunu “benim dinimde bunlar yasak aslında,” diyerek sürekli dile getirir, aynı şeyleri bir Türk kızının yaşaması ve “benim dinimde bunlar yasak aslında,” demesi kendisine yobaz yaftasının vurulması için yeterli oluyor oysa ki…

Açık açık söylüyor, “sen Müslümansın ne işin var San Fermin Yortusu’nda” diye. Aynı kız Türkiye’deki yılbaşı, Noel kutlamalarına da şaşırmıştı. “Bu kadar geniş bir tarihiniz varken bizim adetlerimize neden merak saldınız?” diye sorduğunda verecek doğru düzgün bir yanıtım bile yoktu.

Kimsenin yok.

Temmuz 2009, İstanbul

Bir de şu konular var

Siz ne dersiniz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.