“Hayatta bir fincan kahve ve iyi bir sigaradan daha güzel bir şey yok.”
Johnny, Johnny Guitar
“Sigara tiryakileri ikiye ayrılır. Camel içenler ve sigara içenler.”
Ben, Beykoz civarları, 1998 falan…
“Camel sihirli bir sigaraydı.”
Charles Bukowski, Ham on Rye (Ekmek Arası)
10 gün sonra 29 yaşıma giriyorum. Her doğum günümde bir sonraki senenin planını yapıp önceki senenin bilançosunu inceler ve “yine bi’ bok olamamışız,” diyerek bir çizik atarım geçen yılların üzerine.
Bugün aklıma farklı bir bilanço geldi. Ortaokul 3. sınıfta başlamıştım sigaraya, yıl 1995! Yani toplam 14 yıl bilfiil, bırakmayı hiç düşünmeden sigara içmişim. Gelecekte pişman olacağımı çok iyi bilsem de, şimdilik herhangi bir pişmanlık yok.
Sigara aşk gibidir falan derler ya, benim ilk aşkımdı sigara. İlkokul aşklarım Esra ve Göknur’u saymazsak, dudaklarıma dokunan ilk yabancı, Camel olmuştu. İlk aşk değildir de nedir o zaman?
Hiç unutmam, Ömerli Barajı’na pikniğe gitmiştik sınıf olarak. Orada, baraj gölünün kenarında, sınıfın en fırlamalarıyla beraber (Fırat’ın arkadaşı psikopat Bahattin’i düşünün) bir sandalın gölgesine saklanmış, büyük bir heyecan içinde Kenan’ın getirdiği kısa Camel paketini açmıştık. Hepimizin ilk sigarası olacaktı bu, o anda hissettiğim heyecanı ilk öpüşmemde bile yaşamamıştım daha sonra.
O ilk sigaranın tadını, kokusunu yıllardır unutamadım. İlk nefesi çektiğimde boğazımda oluşan o tok ve acımsı tat, geriye üflediğim yoğun duman ve ardından gelen orgazmik baş dönmesini sonraki yıllarda ne sigaralardan ne cıgaralardan alamadım.
Belki de o tadı, o heyecanı aradığım içindir, 14 yıldır aynı beklentiyle içmeye devam ediyorum sigarayı.
Ne kadar Kazanova da olsanız, en fırlama Rasputin de olsanız, ilk aşkınızı unutmanız zordur. Sigara macerasındaki ilk aşkım Camel da, 2001′de beni terk etmesine rağmen aklımdan hiç çıkmadı.
Bir gün her zamanki markete gidip sigara istediğimde elime verilen ne idüğü belirsiz pakete bakakalmıştım. “Nedir bu?” dediğimde, Camel’in yeni paketi olduğunu söyledi kasiyer kız. Üzerinde bin bir geyik çevirdiğimiz, açtıktan sonra kırmızı şeridini özenle çevresine sardığımız paket gitmiş, yerine garip, alelade bir paket gelmişti.
Hemen marketin kapısına koşup yaktım bir tane ve paketi gördüğümde içimi kemiren korkunun başıma geldiğini fark ettim. Tadı değişmişti. O tok, sıcak Camel tadı yerine sıradan bir sigaranın tadını alıyordum. Zaten paketin arkasını okuduğumda o tadın bir daha geri gelmeyeceğini anladım. “Distinctive blend of the finest Turkish and Domestic tobaccos” yazmıyordu artık.
19 Haziran 2001, Japan International Tobacco’nun (JTI) Türkiye dahil birçok ülkede Camel efsanesinin köküne dinamit yerleştirdiği gündür.
Sigarayı bırakma kampanyalarını, duman avcılarını falan boş verin. Eğer bu toplumun sigara içmesini istemiyorsanız, üretim haklarını bir şekilde Japonlara devredin. Onlar insanları sigaradan soğutmayı başaracaklardır.
Dünyanın en kaliteli tütününü üreten ülkede, dünyanın en adi sigaralarını üretmek gibi gerzekçe bir başarımız var. Tüm dünyanın giderek sigaradan soğuduğuna, sigara satışlarının düşüş oranlarına bakarsanız, bu saatten sonra Samsun’un kalitesini yükseltmek de kaçan pazarı geri getirmeyecek, tren çoktan kaçtı. Hem kendimiz üretemedik, hem de Avrupa’nın en iyi markalarını Türkiye’ye adi bir taklit şeklinde soktuk. (Pall Mall gibi, Muratti gibi)
Camel, dünyada reklam sektörünün temellerini atan şirketti. “Develer Geliyor” adlı şarkıyla birlikte hazırladıkları reklam filmleri, dünyanın ilk reklam filmleri arasındaydı.
Önce Mickey Mouse, Bugs Bunny, Fred Çakmaktaş gibi çizgi karakterleri ve daha sonra Old Joe olarak anılacak olan deveyi maskot olarak kullandılar. 1970′lerde Fransa’da yapılan bir reklam kampanyası için çizilen Joe Camel o kadar sempatik bulundu ki, diğer tüm maskotları rafa kaldırarak Camel paketlerini ele geçirdi. 1913′de markayla birlikte doğan ilk çizim ise Old Joe olarak isimlendirilip arşivlere kaldırıldı.
(Camel hakkındaki şehir efsanelerinden biri de, Joe Camel’ın (Deve Joe) hem Türk tütününe, hem de bağımsızlık savaşında ABD’ye yardım olarak deve gönderen Osmanlı Devleti’ne ithafen çizildiğidir. Çöllerde Kızılderililerle çarpışan beyazların atları yetersiz kalır ve bu iş için en iyi aracın deve olduğuna karar verirler. Osmanlı İmparatorluğu’ndan 50 deve ithal ederler ve Sultan Abdülaziz Han, fazladan iki deveyi de hediye olarak gönderir. ABD, buna bir teşekkür olarak Türkiye ile tütün ticaretine de başlar ve Türkiye’den ithal ettiği tütünlerle ürettiği sigaraya, bu develere ithafen Camel adını verir. Bizim sevdiğimiz, “ahaha işeyen adamı gördün mü olm?” şeklinde geyik yaptığımız deve, Osmanlı’nın ABD’ye gönderdiği tek hörgüçlü Arabistan develerinin bir illüstrasyonu olabilir yani)
Camel, sadece sigara olarak girmemişti hayatımıza. Kalitesinin yanında o kadar başarılı bir marka stratejisi vardı ki, o kaliteyi hiçbir sigara markası tutturamadı.
Formula 1 pistlerinin efsane pilotu, motorsporları hastası olmamın en büyük nedeni olan Ayrton Senna, ilk zaferi olan Estoril GP’yi kazandığında Lotus Honda takımında, Camel sponsorluğunda yarışıyordu. (Biz göremedik o yarışları tabi, 7 yaşında tıfıl ne anlar yarıştan falan? İlkokulda Formula 1′le tek ilgim, üzerinde Ayrton Senna’nın Marlboro logolu McLaren Honda’sı olan mıknatıslı kalem kutusuydu ki hala saklarım.)
Pistlerde Formula 1 ile reklam yapan Camel, Red Bull’un bugün gerçekleştirdiği alternatif reklam organizasyonlarını ta o zamanlar düzenliyor ve Camel Trophy ile balta girmemiş ormanlarda dayanıklılık yarışları organize ediyordu. Yıllarca devam eden bu organizasyon, çocukluğumda oyuncak arabalarımla oynarken “bigün ben de o yarışa katılcam” diye hayal kurmama neden olurdu. Ama biz büyüyene kadar sigara reklamları yasaklanmış, Camel Trophy ekipleri kemoterapi moduna girmişlerdi bile.
Evdeki Camel çantam, Camel çadırım ve envai çeşit Camel logolu ıvır zıvırım hala eski Camel dönecek diye bekliyorlar. İlk sevgilinin saklanan mektupları gibi… (Camel logolu tabakamı araklayan her kimse içinde patlasın o tabaka, 4 yıl oldu unutamadım!)
80′lerin çocukları bu ülkenin en şanssız, aynı zamanda en renkli jenerasyonudur. Bir anda patlayan o iğrenç pop furyasından Procol Harum, Pink Floyd, Metallica, hatta Grup Vitamin’e sığınarak korunmaya çalışsak da, Grup Vitamin’in dalga geçtiği Turkish Cowboylar olmaktan kurtulamamıştık.
Buz mavisi kotlarımız, Camel rengi kovboy şapkalarımız, domuz burnu kovboy çizmelerimiz (mahmuzlusunu alacak kadar abarttığım oldu) ve hatta püsküllü deri yeleklerimiz, Camel & Zippo ortaklığıyla ateşlenen bir gençlik tutkusu olmuştu bizim için.
90′ların tüm eğlenceleri, güzellikleri gibi Camel da geride kaldı. Sigarayı bırakmayı bile düşünmüştüm Camel içemez olunca. Öyle ya, Camel yoksa içilebilecek ne vardı ki?
Sigara tiryakisi, morali bozulunca, sevdiği bir şeyi kaybedince sigara yakar, peki sigarasını kaybedince ne yapar? Biz o durumdaydık artık. Hüznümüze yakacak sigaramız bile kalmamış, Camel yakarken envai çeşit numaralar çevirdiğimiz Zippo’larımız masamızın üzerinde melül mahzun yatar hale gelmişti.
JTI mağduru Camel tiryakileri, içine buhranı atlatabilmek için tüm tütün ürünlerini alt üst edip en yakın tadı bulmaya çalışıyorlardı.
İşte o günlerde Drum‘ı tavsiye etti bir arkadaşım. Dedi ki “bunu sar, filtresiz Camel kadar iyidir.” Denedim, haklıydı. Ama her zaman, her yerde tütün saracak durumda değildik ki. Hala Drum sarıp içtiğim olur ama sigara sarmak sürekli acele içinde yaşayan bir şehir insanı için uygun bir çözüm değil.
Kaçakçılarda Lucky Strike bulup denedik, feci şekilde susatması haricinde Camel’a en yakın tadı onda buldum ben. Ama onu da bulmak zordu, ithal edilecek dediklerinde Pall Mall ve Muratti’nin kaderini paylaşacak diye üzüldüm hatta. İthal edilmedi, yine sadece kaçakçılarda var.
Orijinal Lucky Strike, orijinal Pall Mall, orijinal Muratti, hatta kısa Marlboro arasında dönüp dolaştıktan sonra Winston Soft’ta karar kıldım ben. Orijinal markaları bulmak zordu, Marlboro ise Marlboro içenlerin pek sevdiği, benimse bir türlü sevemediğim o köpek öldüren şarap kokulu paketi yüzünden ilgimi çekmedi hiç.
Zaten Camel’in ciğerlerimize bıraktığı hatıralar da artık gün yüzüne çıkmaya başlamıştı. Kovboy imajıyla dolaşıp her akşam taekwondo yaptığımız günler geride kalmış, iş yaşamının yoğun temposunda sporun varlığını bile unutmuştuk. Zorluyordu artık sert sigaralar.
Camel içtiğimiz dönemlerde “başka sigaradan 3 paket içsen 1 paket Camel kadar zarar görmezsin, içme şu mereti” diyenlere kötü kötü bakardık ama haklıydılar. 30 yıllık sigara kotasını 10 yılda doldurmuştuk Camelciler olarak.
O nedenle artık sert sigara içemiyorum bile. Eski Camel geri dönse yeniden başlar mıyım, onu da bilmiyorum. Zaten JTI’ın özür diler gibi piyasaya sürüp kaçırdığı müşterisini geri kazanmaya çalıştığı Camel Natural Flavor‘ı denedim, ağır geldi. Son iki yıldır West Ice gibi nane kırıntılı sigaradan günde iki paket içen biri olarak, günde iki paket Natural Flavor içmenin kansere fırsat vermeden beni musallaya göndereceğini fark ettim.
Kim Ki Duk‘un Shi Gan adında bir filmi vardı. Sevgilisini terk eden kız estetik ameliyat olup, yabancı bir kadın gibi yeniden dönüyordu sevgilisine. Eski sevgilinizde bulduğunuz aşkı bu yeni kadında bulabilir misiniz? Ben Camel Natural Flavor’da eski aşkımı bulamadım.
Hatırladığım Camel iğrençlikleri var bir de. Bu salakça esprileri yapmaktan zevk alan onlarca denyo arkadaşım oldu benim. Tamam devenin ön bacaklarına denk gelen bereket tanrısı kılıklı adamı görmemek mümkün değildi de, gereksiz espriler can sıkardı.
— Deve mi ters, fil mi ters?
— Ne diyosun abi?
— Ya sen cevap ver hangisi ters? Deve mi fil mi?
– Eaa burda deve var, deve düz duruyo demek ki fil ters
– Ulan gördün dimi cevabı filters diye? Hehehe
—
— Camel paketinde tavşan var! Bak!
— Hani lan ben göremiyorum?
— Abi dikkatli bak nasıl göremiyosun. Bak orda biyerde olmalı
– Yok lan burda tavşan mavşan.
— Ver bakayım. Aaaa yok lan gerçekten.
(Burada yeni açılmış paketten bir sigarayı yarısına kadar çıkarıp pakete telsiz görüntüsü vererek kulağına götürür ve devam eder öküzce esprisine):
– Alo tavşan, nerdesin seni arıyoruz!
—
Aynı denyolar paketin arkasındaki tesislerde kalmamızı, devedeki kadını bulmamızı, otobüsü aramamızı falan anlatırlardı hiç bıkıp usanmadan. Domuz burunlu kovboy çizmeleri, bu gevezelerin kaval kemiğine sağlam bir darbe indirip susmalarını sağlamak için giyilirdi Camel kullanıcıları tarafından, bu da size benden kolpa bilgi olsun.
Bak bu kadar anlattım, eski aşkıma methiyeler düzdüm ve 8 yıla varan yokluğunda onu çeşit çeşit markayla aldattım. Demek ki sigara iyi bir şey değil, hiç başlamayın. Yeni başladıysanız da yol yakınken bırakın, daha sonra çok zor olur. Arturo Fuente, Hoyo de Monterrey gibi baba purolar bile doldurmaz sigaranın yerini, puronun yeri çok farklıdır. Bu uyarıyı yapalım da sonra “gençleri zehirliyosun pis!” diye kapıma dayanmasınlar.
Haziran 2009, İstanbul