En önemli marşlarından birinde “demir ağlarla ördük anayurdu dört baştan” cümlesi geçen bir ülke hayal edin. Ne gelir aklınıza? Yurdun dört bir yanına giden tren yolları, tüneller, şehirlerarası seyahatlerini trenlerle yapan insanlar… Tüm şehirleri bir uçtan bir uca kat eden metro ve hafif metro sistemleri. Otomobilini keyif için kullanan mutlu bir halk…
Bir de kurulduğu günden itibaren yalan dolanla uyutulan bir ülke düşünün. Sanayi devrimini kaçırmış, teknoloji devrimini kaçırmış, yiyip içtiği, kullandığı her şey hayran olduğu ülkeler tarafından kendisine satılan, buna rağmen ironik bir şekilde “manda ve himayeye karşıyız, özgürüz ulan!” çığlıkları atan bir halk düşünün.
Bunlardan hangisine mensupsunuz?
10. Yıl Marşı yazıldığında Türkiye’de 8.000 km demiryolu vardı. Bugün ise 9.000 km demiryolumuz var. Yani ilk 10 yılda yapılan demiryolunun %10’unu bile yapamamışız bugüne kadar. Karayollarına verdik kendimizi. Asfaltla kapladık anayurdu dört baştan.
Bu durumdan bir yabancıya bahsetseniz, cumhuriyetin 10. yılında memleketin her tarafında petrol bulduğumuzu, otomotiv sanayisinde dev bir hamle yaparak mükemmel otobüsler ve otomobiller ürettiğimizi, bunları kullanabilmek için de karayolu yapımına bu kadar ağırlık verdiğimizi zanneder.
Ancak biz onu da beceremeyiz. İlk millî otomobilimiz bile bir darbenin ardından üretilmiş ve üretim emrini veren darbetör general tarafından preslere gönderilmiştir. Kendi otomobilimizi üretmek yerine ABD’nin, Almanya’nın, Japonya’nın, Kore’nin otomobillerini onların emri altında üretip kullanırız. Bundan da gurur duyarız ha! Atatürk’ün “Türk övün, çalış, güven” sözünü, başkasının malını üretip kullanmakla övünerek, başkası adına çalışarak, kendi milletimiz hariç herkese güvenerek yerine getirmeye çalışırız.
Türkiye’nin şu baba sanayicileri, medyanın ve hükümetlerin karşısında el pençe divan durduğu holdingler; otobüs, kamyon, taksi, jip, bibiiip satmak yerine demiryollarına ağırlık verseydiler, demiryolları bu kadar geri planda kalır mıydı çok merak ediyorum.
İstanbullular bir düşünsün toplu taşıma aracı olarak neler kullandıklarını. Sarı dolmuşları, mavi minibüsleri, ticari taksileri… Hep beraber düşünün şehirlerarası yollarda çalışan kamyonları, otobüsleri… Bu araçların neredeyse tamamını aynı holding ithal etmedi mi yıllarca? Ve siz bu holdingi “Türkiye’nin en büyük sanayicisi, helal olsun!” diyerek yüceltmediniz mi?
Bugün TCDD özelleştirilecek deseler, bin türlü yaygara kopar. Çünkü şu anda doğru düzgün kâr edemeyen bu kuruluşun özel bir şirketin eline geçtiğinde değerinin nasıl artacağını biliriz. Ama devlet baba, bazılarının sözünden çıkamaz ve geliştiremez demiryollarını.
Abdülhamid Han İstanbul’dan Bağdat’a kadar demiryolu yaptırdığında Japonlar trenin varlığından habersizdiler. Ve Japonya bugün tüm dünyaya hızlı tren sistemleri satıyor. İlerledik mi yoksa geriledik mi biz?
Japonlar her tarafı Azer Bülbül gibi titreyen bir coğrafyaya hızlı tren sistemleri döşerken, Mexico City’nin balçıklı çamurlu topraklarını bir uçtan bir uca demiryolu ağları kaplarken, bizde demiryolu komünist işi, tü kaka olarak kabul ediliyor. Dünyanın her tarafını araştırın, demiryolları için en uygun coğrafyalardan biridir Türkiye. Ama biz bu demiryollarını döşer ve kullanırsak kime satacaklar o kamyonları? Kime satacaklar bunca petrolü?
Ben rica ediyorum, şu sanayici holdingler demiryolu işine de el atsınlar. Bakın beyefendiler, artık trafikten adım atılmıyor memlekette. Siz helikopterlerinizle seyahat ediyor olabilirsiniz, ama İstanbul’a Anadolu’dan getirttiğiniz malların kâr marjı düşüyor karayollarında. Kamyonculara mı kaptıracaksınız o kadar parayı? Demiryolu işine girin de hem sizin kâr marjınız yükselsin, paranıza para katın, hem de biz rahat edelim.
Hadi canım.
Eylül 2007, Edirne