Birkaç yıl önce…
Odessa’da müdavimi olduğumuz Olio Pizza’da pizzaları yutmuş, Kompot’ta kahve keyfi yapıyoruz. Diş hekimi Ivan, öğretmen Natalie, ressam Vera, fotoğrafçı Alina, yoldaşım Hüseyin Eroğul, sonradan bizim ekibi komple dolandıracağını bilmediğimiz Aykut denen karaktersiz ve yerlilerden birkaç kişi daha var.
Konu döndü dolaştı silahlara geldi. Bireysel silahlanmadan söz açılınca “bu kadar kültürlü insanlarsınız, silah neyin nesi şimdi, polis boşuna mı var,” falan diyerek itiraz etti Ivan.
Konu benim konum. Odessa’da polislerin yediği rüşvetlere, Rus ve Çeçen mafyasının ortalıkta at koşturmasına kimsenin ses çıkarmadığına değinip, bu adamlar mekanını basarsa dişlerini mi çekeceksin diye sordum.
Kötü de olsa polis polistir, silahla hiçbir meseleyi çözemeyiz dedi Ivan. Diğerlerine sordum, hiçbirinin evinde silah yok, hatta hatun kısmı hiç silah kullanmadıklarını söylediler gururla.
Ülkenize bir saldırı olsa ne olacak dediğimde de Ukrayna’ya kolay kolay kimse saldırmaz, olası bir durumda da asker bizi korur dediler.
Luhansk ve Donetsk’teki çatışmaları hatırlattım, “o bölgelerde ayrılıkçılar var, hiçbir zaman güvenli olmadı, bu tarafta öyle şeyler asla olmaz,” dediler. Tartışmanın lüzumu yok, peki dedim. Askeriniz sizi korusun.
Birkaç yıl sonra savaş çıktı. Bugün aldığım bir telefonla Ivan’ın üç ay önce çatışmada öldürüldüğünü öğrendim. Vera ve Alina Polonya’ya kaçmışlardı, diğerleri hakkında bilgim yok.
Silah kullanmayı bilmemekle övünenler, silah kullanabilenler tarafından katledildiler. Kimin haklı olduğunun önemi yok, kendilerini bile koruyamadılar.
Bireysel silahlanma veya silah kültürü hakkında düşünürken güvenlikli sitelerde, barış içinde yaşadığınız günlere göre değil, dünyanın gittiği yöne doğru düşünün. Yararınıza olur.
Eylül 2022, Çanakkale