Küçüğüm. İlkokul bitmiş, ortaokul çağı gelmiş.
Peder bey paraya kıyıyor, iyi eğitim vereceğine inandığı bir koleje yazdırıyor beni. O zamanlar ülkede elini sallasan özel okula çarpmıyor, parmakla sayılıyor kolejler.
İlk yılımız hazırlık. İngilizce öğreneceğiz, çünkü sonraki altı yıl tüm eğitim İngilizce olacak. Yabancı dil erken yaşta daha iyi öğrenilir diyorlar.
Hazırlık bitip de ortaokula başladığımda tüm dersler İngilizce. Matematik, fizik, biyoloji, hepsini İngilizce öğretiyorlar.
Kim öğretiyor peki? Eğitimini Türkçe alıp İngilizceyi sonradan öğrenmiş Sivaslı Ekrem öğretmen, Çorumlu Kemal öğretmen.
Bildiklerini kafalarında İngilizceye çevirip bize aktarıyorlar, biz de geçen yıl öğrendiğimiz çat pat İngilizceyle söyleneni anlamaya çalışıyoruz.
Öğretmenlerden kimi Amerikan aksanı, kimi İngiliz aksanıyla konuşuyor, çoğu da İngiltere’ye gitse iletişim kuramayacak bir Türk aksanı.
Sayısal derslerdeki başarım İngilizce bilgime göre şekilleniyor, İngilizcesini bilmediğim terimler yüzünden normalde anlayacağım konuyu anlayamadığım oluyor.
Öyle böyle yedi yıl bitiyor, üniversite sınavına giriyoruz.
O da ne! Tüm sorular Türkçe. Sınavda soruları İngilizceye çevirmeye çalışıyor, bildiğim konuların Türkçesini hatırlamaya çalışıyor, madem bu dersin sınavı Türkçe olacak, neden yedi yıl İngilizce olarak öğrettiniz lan diye sövüyorum.
Sonradan İngilizce öğretmenliği okuyorum, ama asla yapmıyorum o işi. Bu eğitim sistemine hizmet edemem, bu sistem gençlere bir şey öğretmek için değil, mümkün olduğunca uzun bir süre okulda oyalayıp hiçbir şey öğretmemek için kurgulanmış diyorum.
Hala sövüyorum. Yaktınız lan milleti.
Eylül 2022, Çanakkale