Adapazarı Kipa AVM’nin bahçesindeki go-kart pistinde korkunç bir kaza oldu dün. Tuğba Erdoğan adlı 24 yaşında bir genç kız, arkadaşlarıyla eğlenmek için bindiği go-kart aracı ile kaza yapınca, kafası koparak feci şekilde can verdi.
Sonrasında da beklenen oldu, go-kart’ın ne kadar tehlikeli, ne kadar saçma olduğuna dair bir dünya saçma sapan söylenti dolaşmaya başladı sosyal medyada. Çünkü biz, anlamadığımız ve ilgilenmediğimiz bir işte, sporda veya hobide bir terslik görürsek, o olayın hemen yasaklanmasını, zaten çok anlamsız olduğunu anlatmaya başlarız. Sebepleri düşünmez, sonuca göre atıp tutarız.
Her şeyden önce şunu söylemek lazım ki, go-kart ve karting birbiriyle tamamen alakasız işler. Karting, uluslar arası kuralları olan, sıkı disiplin kurallarına bağlı, güvenlik önlemleri yüksek ve tüm ekipmanları da o güvenlik önlemlerine göre üretilip kullanılan bir motorsporları disiplinidir. Bu sporda otomobiller çok yüksek süratlere çıkabilirler ve uluslar arası standartlara göre hazırlanmış pistlerde yarışırlar.
Go-kart, TOSFED’in tabiriyle “ticari go-kart” ise, daha düşük motor gücüne ve sürate sahip araçlarla gerçekleştirilen bir eğlence türüdür.
Bu araçlar her ne kadar eğlence için hazırlanmış olsalar da, düşük ağırlıklarına göre güçlü motorları nedeniyle kısa sürede hızlanan, ani ivmelenmelere çok müsait ve sürücünün tamamen açıkta oturduğu araçlardır. O nedenle bunlarda da emniyet kemeri, kask gibi güvenlik önlemlerinin mutlaka kullanılması gerekir. Yani go-kart, çarpışan araba gibi çocuklara yönelik basit bir eğlence türü değildir.
Ancak, ülkemizde hem halkın hem devletin motorsporları kültürü o kadar düşük, o kadar yetersiz ki, birçok alanda olduğu gibi bu alanda da disiplinsizlik başını alıp gitmiş durumda.
Son zamanlarda moda olan, neredeyse her AVM’nin bahçesine, her lunaparka biraz beton, birkaç eski lastik kullanılarak inşa edilen go-kart pistleri, insanlara eğlence değil, ölüm riski satıyorlar.
Herhangi bir AVM’ye kurulmuş olan go-kart pistlerine her gittiğimde, kemer & kask gibi temel güvenlik önlemlerinin bile kullanılmadığına şahit oluyorum. Ne kullanıcının, ne de işletmecinin umurunda olmayan bu durum, aslında her yarışta, her organizasyonda o araçlara binenleri ölüm ve yaralanmanın eşiğine getiriyor.
“Altı üstü 10 dakika gazlıyoruz, kaska ne gerek var,” diyen adama “olur abi,” diyen işletmeci mi ararsın, hayatında ilk kez karta binecek çocuğa “bak bu gaz bu da fren, go go go” diyip piste salanı mı…
Teknik ve taktik bilgi eksikliği ile piste çıkanların da kartın üzerindeki ikinci dakikasında yanlamaya, sonuçları öngöremeden arkadaşına çarpmaya çalışması, freni, gazı, emniyet kemerini hatalı kullanması da her türlü kazaya davetiye çıkarıyor.
Dün vefat eden Tuğba kızımız hakkında kimileri “emniyet kemerini yanlış taktı” derken, kimileri “atkısı aksa dolandı,” diyorlar. Bu durumların ikisi de bu kızcağızın o otomobile neyi nasıl yapacağını bilmeden bindiğini, işletmecilerin kendisini uyarıp bilgilendirmediğini gösteriyor.
Kuralsızlık nedeniyle, pistlerin durumu içler acısı. Üzerinde çeşitli çatlak ve çukurlar bulunan bir beton alan, sağda solda su birikintileri, eski lastiklerden yapılmış, sadece bir tekmeyle yuvarlanan bariyerler ve bir köşede bakımsız, ne freni ne gazı adam gibi çalışan 8 – 10 tane karttan ibaret mekânlara, go-kart pisti deniyor Türkiye’de. Hatta yaptığı işin adını bilmeyip, tabelasına karting pisti yazan bile var.
Elbette arada çok kaliteli pistler de var. Fakat o pistler genelde AVM bahçelerine değil de bağımsız arazilere kurulmuş tesisler oldukları için, konu hakkında bilgisi olmayanların ulaşması çok zor. Bu tesislere sadece go-kart’a düşkün olan, herhangi birini değil de kalitelisini arayan kullanıcılar gidiyor. İşletmecilere de bu kişiler yetiyor sanırım, yeni müşteri çekmek için pek fazla tanıtım yapmıyorlar.
Türkiye’de go-kart genelde alışveriş merkezinde pist gören birkaç arkadaşın “hadi şurada biraz gazlayalım” demesiyle veya babasının elinden tutmuş çocuğun “ben de bineyim mi baba?” demesiyle yapılıyor.
O nedenle en popüler go-kart pistleri, genellikle AVM tesislerindeki güvenlik önlemi düşük pistlerden oluşuyor. Türkiye’de go-kart’ı tehlikeli kılan da budur.
AVM yöneticileri hiçbir yeterliliğe bakmadan, isteyen ve parasını veren herkese kiralıyorlar go-kart yapılabilecek alanları.
Devlet açısından bakınca, ortada bir mevzuat, kanun veya yönetmelik yok. Kural olmadığı için, denetim ve uymayana ceza da yok.
Kısacası go-kart pistleri ne AVM’ler, ne de devlet tarafından doğru düzgün kontrol edilmiyor.
Bu durumla ilgilenen tek kuruluş TOSFED ve onlar da sadece isteyen olursa yardımcı oluyorlar, resmi bir yaptırımları bulunmuyor. TOSFED’in 2007 yılından beri “hobi karting pist yönetmeliği” diye bir yönetmeliği var ve pist kurmak isteyenlere bu yönetmeliğe göre danışmanlık yapıyor, eksikleri gidermelerine yardımcı oluyor. Yönetmeliğe uygun standartlardaki pistlere de yine TOSFED tarafından uygunluk belgesi veriliyor.
Ancak kaç AVM’nin kurulacak go-kart pisti için TOSFED’e başvurduğu meçhul. Yeterlilik belgesi kocaman bir tabela halinde gösterilen bir belge olmadığı için (olsa çok iyi olur) hangi pist uygun, hangi pist uygun değil, tamamen belirsiz.
Sosyal medyadaki bazı cahillerin dünkü kazadan sonra “go-kart çok saçma, yasaklanmalı bence” şeklinde konuşmalarını bir kenara bırakın, go-kart çok güvenli ve çok eğlenceli bir spordur.
Ancak yukarıda da belirttiğim gibi, insanlar piste tamamen eğitimsiz ve bilgisiz şekilde çıktıkları, pistler de kalitesiz ve güvenlik önlemleri yetersiz oldukları için her türlü kaza gerçekleşebilir.
Go-kart nasıl olmalı, pist nasıl kurulmalı, kartların bakımı nasıl yapılmalı gibi bir konuya girmek istemiyorum, bu işin danışmanı ben değilim.
Sadece şunu hatırlatmak isterim, go-kart’ın “olması gerektiği kadar” güvenli, daha yaygın bir eğlence türü olabilmesi, insanların canının yanmaması ve işletmecilerin vebal altında kalmaması için, acilen bir yönetmelik hazırlanmalı, tüm pistler bu yönetmeliğe uygun şekilde geliştirilmeli ve bundan sonra yapılacak olan pistler de yine bu yönetmeliğe göre hazırlanmalıdır.
Aksi takdirde, süregiden bu disiplinsizlik ileride çok insanın canını yakar.
Beni korkutan ise, devletin beceremediği ve anlamadığı konulardaki “kapatalım gitsin” tutumudur. Bir yönetmelik çıkarıp işi belli bir standarda getirmek yerine, tüm pistleri kapatıp hiç uğraşmama düşüncesi olabilir devletin.
Bu devlet, Körfez Pisti’ni bile “çok gürültü çıkıyor, komşular rahatsız oluyor,” bahanesiyle mühürlemişti zamanında.
Ne de olsa “okullar olmasa maarifi ne güzel yönetirdim,” diyen adamların torunlarıyız.
Şubat 2013, İstanbul