80’lerin sonu, ilkokuldayım. Simdi nasıl bilmiyorum ama o zamanlar Hayat Bilgisi kitaplarında tarım ürünleri ihraç edip, makine ithal eden bir ülke olduğumuzdan bahsedilir, Yerli Malı Haftası evde pişirilen kek ve böreklerle kutlanırdı.
Konu yerli malı olunca ilginç bir şey bulmak zordu. Hem yoktu, hem de anneler uğraşmaya üşenir, çocukları güne yollar gibi keki, böreği yükleyip gönderirlerdi okula.
Dedemin bağında çok güzel muşmula yetişir. Bir zaman onlardan topladım, kocaman bir kutuya doldurup götürdüm okula. Hem yerli, hem pek tanınmayan bir meyveyi arkadaşlarıma ikram etmekti niyetim.
Öğle vakti gelip beslenme çantalarımızı açtığımızda tek tek sıraları gezen öğretmen benim başımda dikilip kalmıştı.
-Bu ne?
-Muşmula.
-Meyve mi?
-Evet.
-Sen okula çürük meyve mi getirdin!
Kadın daha durumu açıklamama fırsat vermeden önce kulağımı çekmiş, sonra da bütün muşmulaları götürüp çöpe atmıştı.
Öldüyse nur içinde yatmasın, bu kadın ilkokul öğretmeniydi. Okulla tanışan çocukların ilk karşılaştığı karakterlerden biri yani. Lakin muşmula gibi %100 yerli bir meyveyi bilmeyecek kadar cahil, öğrenmeyecek kadar da inatçı bir insandı.
Bunlar insan yetiştirdiler bu ülkede. Haliyle ortaya çıkan nesilden çok da fazla şey beklememek lazım.
Mart 2016, İstanbul