Bu eller var ya bu eller. Bu eller öpülesi eller. Anneannemin ve dedemin elleri bu eller. İkisi de 80’i çoktan devirdiler, dünyadan bir beklentileri yok artık.
Kafaya taktıkları tek şey, kendilerince torunlarının konforu. Bahçedeki narları toplamışlar, torunlarına nar ayıklamakla uğraşıyorlar. Çünkü onlar her zaman dedeyle nine, torunlar da kaç yaşında olurlarsa olsunlar, çocuk.
Ben torununun çocuğunu kucağına alıp sevmenin kelimelerle ifade edilemeyen, sadece gözlerdeki hüzünlü pırıltılardan okunan gururunu ve şükrünü dedemin gözünde gördüm ilk.
Unlarını eleyip eleklerini asalı çok oldu. Hatırını sorunca “n’apalım be oğlum, ölmeyi bekliyoruz,” diyor bazen anneannem. Eskiden kızardım, deme öyle derdim. Sonra alıştım, hatta normal gelmeye başladı.
Dünyalığını yapmışsın, çocukları hatta torunları evlendirmişsin, yorgunluktan uğraşamadığın bahçeleri satıp bir apartman dairesine yerleşmişsin. Elden ayaktan düşmek üzeresin. Bırak keyifle yemek yemeyi, şöyle uzun yürüyüşler bile yapamıyorsun. Bitmiş yani, dünyada yapacak bir şey kalmamış. Dünyanın işi bitmez de, o enerji yok artık.
Bu saatten sonra dedemin cebine 10 milyon dolar para koysam ne olur? En lüks arabayı alsam, en konforlu otellerde ağırlasam, en leziz yemekleri ısmarlasam… Ne çıkar?
Yiyeceği birkaç lokma yemek, giyeceği bir kat kıyafet artık. Tek hazırlığı ahirete, çünkü tren kalkmak üzere.
Onları gördükçe dönüp kendime bakıyorum. Bu trenin saati yok zira. Belki onlardan önce gideceğim, benim ne hazırlığım var? Dünyanın karmaşasından başka neyle uğraşıyorum? Daha çok satış, daha çok ciro, biraz daha mal, daha iyi ev değil ki bu dünyanın gayesi.
Allah ömür verirse 50 sene sonra dedemin bugünkü yaşını geçmiş olacağım. Dedeme sorsan daha dün okulda öğrenciydi, hepimize aynı hızda geçecek bu hayat.
Diyeceğim, parayı, malı, şöhreti diğer tarafa götüremeyeceğiz. Ama bunları kazanmak için kırdığımız kalpler bizimle gelecek, hesabı sorulmak üzere. Süre gerçekten kısıtlı. Ona göre davranmak lazım.
Kasım 2019, Tekirdağ