Gelin size bir hikaye anlatayım. Benim değil, “bir arkadaşımın” hikayesi.
Yıl, 1999. Beylikdüzü o zamanlar çakalların uluduğu, en popüler mekanın Tatilya olduğu, Kadıköy’den bakınca Bulgaristan’la aynı mesafede kabul edilen bir yer. Polis değil jandarma bakıyor, ticari taksiler bordo.
Bu arkadaş o dönemler bilgisayara meraklı bir üniversite öğrencisi. Minik bir bilgisayar dükkanı açıyor. En yakın bilgisayarcı Avcılar’da, dönemin bilgisayarları da kocaman kasası olan, monitörü kucağa sığmayan cihazlar. Bilgisayar bozulunca kucakta kasayla otobüse binip Avcılar’a gitmek eziyet, ölüm.
Bu nedenle arkadaşın işleri tıkırında. Gel gelelim, zaman zaman işler durgunlaşabiliyor. Ne yapıyor? Basit bir exe yazıp atıyor her tamir ettiği bilgisayara. İşler sıkıştığı zaman çalıştırıyor bu dosyayı, sistem dosyalarından biri siliniyor ve hop, mavi ekran. Bölgedeki bilgisayarlar başka bilgisayarcıya gitmediği ve arkaplanda çalışan exe bir virüs olarak görünmediği için bu dümenin ortaya çıkması zor.
Paraya ihtiyaç duydukça uzaktan bozuyor milletin bilgisayarlarını. Bozulan bilgisayarlar için hemen bunu arıyorlar, “vay abim sıkma canını, hemen hallederiz,” diyerek gelip tamir ediyor. Servis ücretini alıp promosyon niyetine birkaç mp3, bir iki de oyun kuruyor, herkes mutlu oluyor.
Böyle böyle epey para kazanıyor bu arkadaş. Üstelik her sorunu çözdüğü, bol promosyon dağıttığı için müşterileri tarafından çok seviliyor, adeta bir kahraman. Kimse toz kondurmuyor kendisine.
Uzun süre böyle gittikten sonra Beylikdüzü Migros AVM’ye PC Gold açılınca dükkanı kapattı bu. Sonra da tövbe etti yaptıklarına. Bazılarına itiraf etti, bazılarına edemedi.
“Gençtik, toyduk, hak yedik” diyor.
Şimdi 18 yaşında bir veledin çevirdiği dümene bakıyorum. Sonra dönüp dünyayı yöneten ilaç, gıda ve silah firmalarına bakıyorum.
Savaşlar, silahlar, virüsler… Dünyayı yönetenlerin bu arkadaştan daha zeki ve daha ahlaksız olduğunu kabul ediyorum. Üstelik tövbe etmek gibi bir niyetleri olmadığını da biliyorum.
O zaman her şey normalleşiyor.
Mart 2020, İstanbul