Bu terim, Alman trafik jargonunda her zaman sağdan gitmek anlamına geliyor. Diyorlar ki hep sağdan git, mümkün olan en sağ şeritten git. Süratin kaç olursa olsun.
270 km/s ile orta şeritte giderken 230 ile giden biri önüne çıkarsa sinyalini ver, sola çık, geçişi tamamlayınca yeniden sinyal verip şeridine geç. Sol şeridi asla engelleme.
Tüm sürücüler bu sisteme göre araba kullanınca yoğun yollarda trafik tıkanmıyor, herkesin mermi gibi gittiği A1 otobanında bile kaza olmuyor. Demek ki neymiş? Mesele sürat değil kontrolsüzlükmüş.
Türkiye’de ise sürücülerin sürekli soldan gitme alışkanlığı var. Bu alışkanlığın temelinde de eğitimsizlik ve yolların dandikliği yatıyor.
Türkiye’de yolların altyapısı kalitesiz. Bu nedenle ağır taşıtların sürekli kullandığı sağ şeritlerde hep çökmeler ve akmalar gerçekleşir, sağ şerit otomobille kullanılamaz hale gelir.
Zeminden rahatsız olan ağır vasıtalar bile orta şeride kaçmaya çalışır, bir süre sonra oranın da zeminini bozarlar.
Orta ve sağ şeritte rahat edemeyen otomobiller de sol şeritlere doluşurlar. Bu durum alışkanlığa dönüşünce de zemini düzgün yollarda bile sürücüler alışkanlık gereği sol şeritte gitmeye başlarlar.
Bu alışkanlık hem trafiğin olur olmaz yerde tıkanmasına, hem de kazalara neden oluyor. Ani fren yapmak zorunda kalan araçların balata ve ekstra yakıtları da cabası.
Bugün 400 km yolu römork çekerek gelip sürekli sağ şerit kullanmak zorunda kalınca durumun vahametini daha iyi anladım.
Türkiye’nin yollarında sol şerit dışında ne motosiklet, ne de spor otomobil kullanmak mümkün değil.
İki şeritli, üç şeritli yayla gibi yollarda milyonlarca çukur ve nasıl araba kullanacağını bilmeyen on binlerce sığır var.
Trafik güvenliği araçları yavaşlatarak değil, yol ve insan kalitesini artırarak sağlanır. Ve biz bunu hiçbir zaman anlamayacağız.
Temmuz 2020, Çanakkale