Avrupa’yı yıllarca karış karış dolaştım. Farklı ekonomik ve sosyal kesimlerden çeşit çeşit insanla oturup kalktım, ticaret yaptım. Sahte kimlikle dolaşan kanun kaçaklarından havalı şehirlerin belediye başkanlarına, holding sahiplerinden küçük esnaflara, emniyet görevlilerinden çiftçilere, arkası sağlam kalantorlardan kimsesi olmayan garibanlara kadar çok farklı insanlar tanıdım.
Ticaretin her türlüsünü gördüm. Kozmetik, ilaç, züccaciye, tekstil, gıda satanı da, silah, uyuşturucu, kadın satanı da tanıdım.
Bunun yanı sıra özellikle sosyoloji ve tarih üzerine okumalar yaptım. Oturduğu yerden sallayanları değil, görece zor ulaşılan kaynakları okudum. Dönem seyyahlarından çeşitli filozoflara, düşünce adamlarından farklı alan ve görüşlerdeki yazarlara kadar birçok kaynaktan, yüzlerce kitap, binlerce makaleden bahsediyorum.
Pandemi nedeniyle seyahate çıkamasam da okumaya, incelemeye, toplum davranışlarını izlemeye devam ediyorum. En keyif aldığım hobim bu.
Tüm okumalar, seyahatler, ticaretler ve tecrübeler sonucunda ister istemez bir görüş oluşuyor insanda. Bireyin yedikleri bedenini oluştururken, okudukları ve tecrübeleri de düşünce dünyasını oluşturuyor.
Bu süreçte Avrupa halkları ve devletleriyle ilgili de düşüncelerim oluştu elbette. Uzun uzun yazacak halim yok. Ancak günümüzdeki gelişmeleri birkaç yıl öncesinden tahmin edebildiğimi gördükçe izlenimlerimi doğru analiz ettiğime inanıyorum.
Her ne kadar bize medeniyet satmaya çalışsa da Avrupa, fırsatını bulduğunda her türlü yabaniliği yapmaya hazır, politik doğruculuğun ve iki yüzlülüğün kitabını yazmış devletlerin bulunduğu bir coğrafya. Geçmişleri haçlıydı, gelecekleri de haçlı. Bu durum değişmeyecek.
Zayıfı ezmekten, güçlüyle iş tutmaktan asla vazgeçmeyecekler. Bunlar yardım gemisi de bombalar, mülteci de öldürür, organ ticareti de yapar. Başarıları, yaptıkları tüm namussuzlukların üzerini örtmeyi çok iyi becermelerinden kaynaklanır.
Avrupa medeniyeti derken iki kere düşünün. Zulüm payidar olmaz.
Kasım 2020, İstanbul
