İş Dünyası Toplum

Gülmeyi bilmeyen dükkan açmasın

Bir arkadaşımın çocuğunun hastalığı nedeniyle apar topar hastaneye gittim akşam. Çocuğa serum takmışlar, bizim elimizden gelen tek şey acilin kapısında beklemek.

Saat 10’a geliyor. Karnım aç, yorgunum. Hastanenin kafeteryasına çıkıyorum, kapalı. Basit bir tosta bile razıyım.

Hastaneden 50 metre ileride bir büfe var. Oraya yürüyorum. İçeride tost makinesi var. Cama yaklaşıyorum, bir tost istiyorum.

Büfeci koltuğa yayılmış, bacakları ayırıp uzatmış, neredeyse yatar pozisyonda cevap veriyor:

“Yapamam, makine kapalı.”

“Yiyecek bir şey nereden bulurum buralarda?”

İstifini bozmuyor, “başka yer yok.”

Büfede gofretler, kekler falan bol ama acımdan ölsem böyle bir davardan alışveriş yapmam.

“Bu büfe bende olsa sırf tost çeşitleriyle ihya ederdim burayı, acile gelmiş adama gıda satmaktan kolay ne olabilir ki,” diye söylenerek karanlık sokaktan yukarı doğru yürümeye başlıyorum. Sokağın sonunda bir ışık, bugüne kadar gördüğüm en küçük çiğ köfte dükkanı. Uzun süredir çiğköfte yememişim. “Zehirlenirsem acile yakınım zaten,” diyerek giriyorum içeri.

Gecenin o saatinde ışıl ışıl yüzüyle, enerjik, kıpır kıpır bir abla var tezgahın başında. “Burayı yeni devraldım, Çukurambar’da da dükkanım var, orada eşim duruyor, ben burayı işletiyorum,” diyor. Ama nasıl neşeli, nasıl tatlı dilli. Dünyanın en keyifli eylemini yaparmış gibi sıkıyor köfteleri, naneyi maydonozu dolduruyor lavaşın içine. Bütün sinirim uçup gidiyor.

Şimdi bu kadın da esnaf, hastanenin karşısında büfecilik oynayan dallama da. Bu kadın para kazanacak, muhtemelen yakında tost, sandviç falan da satmaya başlayacak. Büfeci de homurdanacak, işine burnunu sokanlar var diye.

Gülmeyi bilmeyen dükkan açmasın.

Nisan 2017, Ankara

Bir de şu konular var

Siz ne dersiniz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.