Ankara’dayım. Gece geç saatte otele gitmeye çalışıyorum. Kızılay’da yine alkol kontrolü var. Ortalık curcuna. Polisler, çekiciler, ehliyeti kaptıranlar… Genç bir polis geliyor, üflüyorum. Haliyle sıfır, ya ne olacağıdı.
GBT de yapacağız diye ehliyeti alıp gidiyor, arabada beklerken orta yaşlı bir polisle muhabbet ediyoruz. Bambum nedir, ne iş yapar falan.
O esnada tam karşıdan yaşlıca bir polis daha geliyor. Telsizi iki eliyle bel hizasında tabanca gibi tutmuş, bacakları hafif kırmış, usulca hedefine ilerleyen bir harekâtçı edasıyla yaklaşıyor, ‘telsiz tabancasını’ bana doğrultuyor ve “bam bam!” diye bağırıyor. Sonra soruyor: “Bambum ne demek?”
Gülüyoruz, anlatıyorum. Benim ehliyet gelene kadar 3-5 dakika muhabbet ediyoruz.
Polis değilim. Ancak şunu bilirim, gecenin ikisinde Kızılay’da alkol çevirmesi yapıyorsanız her şeye hazırlıklı olmanız gerekir. İti uğursuzu cirit atar. Bu arkadaş gece nöbete kalmış, stres altında çalışırken bir yandan işini yapıyor, bir yandan eğleniyor.
Geçen ay aynı noktada beni arabaya binerken görmesine rağmen, daha sıkış tepiş trafiğe dahil olamadan, üç metre ilerleyemeden beş karış suratla durdurup emniyet kemeri takmadım diye ceza yazan da polis, bu adam da polis.
İkisi de devletin verdiği görevi kendi karakterlerine göre yorumlayarak yerine getiriyorlar.
O polise ne kadar sövdüysem, bu polisi de o kadar sevdim. Çünkü biri işini söverek, diğeri severek yapıyor. Haliyle bu işin halka yansıması da çok farklı oluyor.
İşiniz ne olursa olsun, severek yaptığınızda siz de, muhatabınız da bir şekilde mutlu oluyorsunuz. Deneyin. Bir şey kaybetmezsiniz.
Aralık 2018, Ankara