Otomotiv Seyahat Toplum

Trafiğin baş belası minibüsler

İstanbul’da trafik sorununun en büyük nedenlerinden biri, toplu taşıma sisteminin tutarsızlığıdır. İnsanlara “araba almayın” diyerek trafik sorununu çözmeye çalışmak kimseyi sonuca ulaştırmaz. Adam 80.000 TL vermiş, sevdiği arabayı almış altına, onu evinin önünde bırakıp da minibüsle işe gitmez, gidemez. Kimse yapmaz bunu. Özgürlük ve demokrasi sözcüklerini dilinden düşürmeyen insanların trafik hakkında söyleyebileceği en ironik sözlerdir bunlar.

20 milyonluk İstanbul’da 10 milyon civarında otomobil varsa, yolların, kavşakların, trafik sinyalizasyon sistemlerinin, otopark alanlarının 10 milyon değil, 20 milyon otomobile uygun şekilde düzenlenmesi gerekir. Bunu yapan yok. Bir gidiş bir geliş yolların çevresine 50.000 konutluk siteler dikip, 5 yıl sonra trafikten şikayet etmek aptallıktır, kimse kusura bakmasın.

Toplu taşıma sistemlerimiz baştan sona hatalı. Dünyanın ilk metro sistemlerinden birini inşa eden bu ülkenin raylı sistemlere olan inancı daha ilk günden söndü gitti. Şehir içi taşımacılık otobüslere, minibüslere, dolmuşlara bırakıldı. 1800’lerin sonunda Üsküdar’dan Zeynepkamil’e çıkan atlı tramvaylar vardı, yerine dolmuş hatları getirildi.

Toplu taşıma hatları o kadar düzensiz kurulmuş, o kadar rant sağlamış ki, biraz düzenleme yapılmaya çalışıldığında her yandan isyanlar yükseliyor. Geçen sene minibüsler hakkında bir yazı yazmıştım, etmedik küfür bırakmadılar. Babasından kalan meslek buymuş, elinden başka iş gelmezmiş, hırsızlık mı yapsaymış. Ben ne şerefsiz bir adammışım da milletin ekmeğiyle oynuyormuşum.

Kusura bakmayın minibüsçü dayılar, ne yazık ki büyük şehirlerin merkezi noktalarındaki göreviniz sona ermek üzere. Elinizden başka iş gelmiyorsa İstanbul’dan uzakta, küçük şehirlerin kasaba – köy hatlarında yolcu taşımaya devam edebilirsiniz. İstanbul’un içinde küfürlerle, hakaretlerle, arabesk müziklerle yolcu taşıma olayı bitmek zorunda. Bazı kesimler ne kadar istemese de, yavaş yavaş da olsa, Türkiye gelişiyor.

Toplu taşımanın en ilkel yöntemi olan minibüslerden kaynaklanan onlarca sorun var. En büyük iki sorun ise minibüslerin fazlalığı ve minibüsçülerin eğitimsizliği.

Evet, çok fazla sayıda minibüs var İstanbul’da. Kadıköy – Pendik hattına bir bakın, minibüs caddesinde beş dakika durup geçen minibüsleri sayın, ne demek istediğimi anlarsınız. Minibüs caddesinden her dakika, aynı hat üzerinde çalışan neredeyse 10 minibüs geçer. Yarısının içinde yolcu 1 – 2 yolcu vardır, birbirlerinden yolcu kapmak için sürekli yarışırlar. Yolcu olmayınca para da olmaz, para olmayınca stres yaparlar, daha telaşlı, daha tehlikeli sürmeye, çevreyi daha fazla rahatsız etmeye başlarlar. Sıkışan trafikte en büyük kalabalığı minibüsler oluştururlar, korna seslerinden kafanız şişer, aralarından geçip gidecek yer bulamazsınız, çünkü her yerdedirler.

Minibüsçülerin eğitimsizliğiyse, ikinci etkendir. Mevcut düzende minibüs şoförü olabilmek için yolcu ücretlerini bilmek ve minibüsü yürütebilmek yeterlidir. Ücret hesaplamaları için toplama – çıkarma bilmek kâfidir ve trafik kurallarını bilmek gereksizdir. Trafikteki diğer araçlar minibüslere yol vermek zorundadır zaten. Yol alamazlarsa taciz ederler, korna çalarlar, küfrederler, ters bakışlarla, el kol hareketleriyle kavga çıkarmaya çalışırlar.

Minibüsçüler ve goblinler alarm durumunda hızla toplaşma konusunda birbirlerine çok benzerler. Bir minibüsçü ile kavgaya tutuştuğunuzda kaşla göz arasında 10 kişiye ulaşabilirler.

Minibüsçüler hem kendi popülasyonlarına, hem de araçlarının sağlamlığına güvenirler. Şaka değil, Magirus’ler sağlam minibüslerdir, herhangi bir otomobile çarptıklarında farını tamponunu indirirler ama onlara pek bir şey olmaz. “Çarpsam da bana bir şey olmaz” düşüncesiyle önünüze atlarlar ve siz otomobilinize zarar gelmesin diye yol vermek zorunda kalırsınız. Sıkışık trafikte kocaman minibüsle küçük boşluklara girmeye çalışırlar, bu girişimlerinde diğer otomobillerin dikiz aynalarını kırabilir, kaportasını çizebilirler. “Ufak bi çizik yüzünden ne yaygara yapıyosun lan, yedik mi arabanı” diyerek üste çıkmaya çalışırlar.

Onlar trafik kurallarına uymazlar, trafik onlara uymak zorundadır. İsterlerse kırmızıda geçer, isterlerse yeşilde dururlar. Siz kırmızıda beklerken arkanıza dayanıp korna çalarak ilerlemenizi isteyebilirler. Kırmızıda kısa kısa korna çalarlar, yeşile 10 saniye kala daha uzun çalmaya başlarlar. 1-2 saniye kala arkanızdaki korna sesi yüzünden çıldıracak hale gelebilirsiniz. Yeşil ışığın yanmasına kaç saniye kaldığını arkanızdaki minibüsün korna sıklığından anlayabilirsiniz. Park sensörü gibidirler.

Tek şeritli yolda ilerlerken arkadaşlarıyla konuşmak, büfeden sigara almak gibi bahanelerle yolun ortasında durabilirler. Arkalarında beklemekten sıkılıp tepki gösterirseniz “ne acelen var kardeşim!” diyerek el kol yapabilirler. Onların acelesi yoksa kimsenin acelesi olmamalıdır, onların acelesi varsa herkes yol vermek zorundadır.

Korna, onlar için en önemli müzik aygıtıdır, kornasız yaşayamazlar. Trafikte ilerlerken, durağa yaklaşırken, duraktan uzaklaşırken, birine kızdıklarında, keyifli olduklarında, her fırsatta mutlaka kornaya basarlar. Sürekli çalan kornalar onların da başını ağrıtır, sinirlerini bozar, sinirleri bozuldukça daha çok korna çalarak bir kısır döngünün içine girerler.

Gebze – Harem gibi E-5 üzerindeki hatlarda, yıkık dökük minibüslerine rağmen sol şeritte gidebilirler. Deli gibi sürat yaparlar, 50 metrede 4 şerit değiştirip durakta durabilirler. Yolcu indireceklerse yavaşlamak zor gelir ama yolcu kapacaklarsa frenaj konusunda F1 otomobillerine kafa tutabilirler. Soldan sağa çapraz gidip dört şerit değiştirirken arkadaki otomobilin ne yapacağı onlar için çok da önemli değildir. Eğer sinirlenip korna çalarsanız elini pencereden çıkarıp “pardon” hareketi çekerler. Tepki göstermeye devam ederseniz “özür diledik ya kardeşim!” diyerek kavga moduna girerler. Onlara göre trafikte her türlü öküzlük yapılabilir, pencereden pardon diye el sallamak tüm hataları giderir.

Büyük çoğunluğu eğitimsiz, kaba saba, günde 50 lira için direksiyon sallayan adamlardır. Trafikte diğer otomobillere nasıl davranıyorlarsa, yolculara da aynı şekilde davranmakta bir beis görmezler. İnmek istediğiniz yerde indirmeyebilir, ısrar ettiğinizde tersleyebilirler. Para üstünü alamadıysanız bu minibüsçünün değil, sizin suçunuzdur. Çünkü o parayı göndermiştir ama sizden önce kesin yolculardan biri kapmıştır. Paranıza sahip çıkamadığınız için hata sizindir.

Minibüs şoförlüğünün dışında yapabilecekleri pek fazla iş olmadığından, minibüs kültürünü ölümüne savunurlar. Hatları üzerine daha gelişmiş bir toplu taşıma sistemi yapılırsa isyan ederler, eylem yaparlar. Metrobüs’e, metroya, tramvay hatlarına, halk otobüslerine, sarı dolmuşlara kızarlar. Onların hattında onlardan başka hiç kimse yolcu taşımamalıdır. Eylem yaparak, yaygara çıkararak yolları kapatırlar, diğer insanların onlar yüzünden çektiği çileyi umursamazlar.

Kısacası minibüsler ve minibüsçüler, İstanbul trafiğinin baş belasıdırlar. Mutlaka aralarında düzgün adamlar da vardır ama diğerlerinin arasında kaybolup giderler.

Çengelköy – Kirazlıtepe gibi otobüslerin girmekte zorlanacağı hatlarda minibüs uygun bir toplu taşıma yöntemi olabilir. Ancak cadde üzerinde minibüsler gereksizdir ve acilen ortadan kaldırılmaları gerekir. E-5 üzerindeki Gebze – Harem, Fahrettin Kerim Gökay Caddesi üzerindeki Kadıköy – Pendik gibi hatlarda 10 minibüsün yaptığı işi bir otobüs yapabilir. Trafiğe nasıl araba kullanacağını bilmeyen 10 küçük araba salmak yerine şoförü eğitimli otobüs salmak trafik sağlığı açısından çok daha önemlidir. (Otobüs şoförlerinin eğitimi başka bir sorun elbette.)

Ayakta yolcu almayın, takım elbise giyin, arabesk müzik dinlemeyin demek, bu yönde kanunlar çıkarmak ne minibüs yolcusuna, ne de trafik sorununa zerre kadar fayda sağlamaz. Hatta minibüslerin ayakta yolcu almasını yasaklamak en büyük saçmalıktır. Ayakta yolcu almayan bir minibüs yakıt parasını bile karşılayamaz.

Otobüslerin kullanılabileceği güzergahlar acilen minibüslerden arındırılmalıdır.

Minibüsler caddelerden silinmeden İstanbul’un trafik sorunu çözülmez.

Önceki yazıda bol bol küfür etmişlerdi ve küfürlü yorumları yayınlamamıştım. Şimdi de yayınlamayacağım; insan gibi gelip derdini anlatacak, minibüsçüleri savunacak biri varsa beklerim.

“Mesleğimiz elden gidiyor, hırsızlık mı yapalım, dağa mı çıkalım?” gibi argümanların hiçbir mantığı yoktur ve sadece ajitasyona yarar. Kimse kimsenin mesleğini korumak zorunda değil. Başka meslek bilmiyorsan öğreneceksin, öğrenmeye üşeniyorsan veya kafan almıyorsa aç kalacaksın.

Akşam sabah dinlediğin arabesk şarkılardaki gibi, hayat zor be güzelim. Dünya çok acımasız.

Eylül 2010, İstanbul

Bir de şu konular var

Siz ne dersiniz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.