Restoran açma hevesimin yükseldiği dönemlerde Chef’i yeniden izliyorum. Fakat dün gece bir değişiklik yapıp, Peter Greenaway’in ruh hastası filmi The Cook, The Thief, His Wife & Her Lover’ı izledim. Filmi bilen bilir, hastalıklı bir toplum eleştirisidir.
Filmin bir sahnesinde Georgina, yemek fiyatlarını nasıl belirlediklerini soruyor şefe. Aldığı yanıt ilginç:
“Siyah olan her şey pahalıdır. Üzümler, zeytin, siyah kuş üzümü. İnsanlar ölümden uzak olduklarının hatırlatılmasından hoşlanırlar. Siyah yiyecekler yemek, ölümü tüketmek gibidir. Yani “haha ölüm, seni yiyorum işte,” der gibi.
Siyah mantar en pahalı olandır. Havyar ise… Ölüm ve doğum. Son ve başlangıç. En pahalı ürünlerin siyahlar olması sence de mantıklı değil mi?
Kibirlilerden ekstra para alırız. Diyet yemekleri de %30 ekstraya tabidir. Afrodizyaklara ise %50 ekleriz.”
Konuya filozof edasıyla yaklaşan bir şef için, filmin sonundaki yemeği hazırlamak zor olmasa gerek. Elbette bu durumu günümüze uyarlamak zor. “Gıdada para var hacı!” diye çığırıp her köşe başına restoran açanlardan böyle felsefi yaklaşımlar beklemiyoruz, işlerini yapsınlar yeter.
Yani gün gelir de restoran açarsam, siyah havyarın fiyatı konusunda tartışmayalım lütfen.
Haziran 2016, İstanbul