1803′de Almanya’nın Kandern kasabasında doğan John Augustus Sutter, doğduğu yerden çok uzaklarda, alabildiğine vahşi girişimlerle bir dünya kurulmasına önayak olacağını biliyor muydu acaba… O sadece bir köylü çocuğuydu ve kendini kurtarabilmenin, para kazanmanın derdindeydi.
Amerika’ya gitmenin hayaliyle büyüdü, sadece hayal kurmakla kalmayıp orada lazım olabilecek şeyleri de daha Almanya’dayken öğrendi. New York’a indiğinde İspanyolca ve İngilizceyi gayet akıcı konuşabiliyordu.
Askerliğini İsviçre ordusunda yaptıktan sonra bulduğu ilk fırsatta gemiye atlayarak 1834 yılında yeni dünya Amerika’ya indi. Çatışmalar, kavga gürültüler arasında kendini kurtarıp ülke kurmaya çalışan Amerikalıların arasına o da katıldı. New York’daki çeşitli maceralarının ardından 1839 yılında asıl hedefi olan Meksika’nın Yerba Buena (California ABD’ye katılınca Yerba Buena’nın ismi San Francisco olarak değişecekti) kentine ulaşmayı başardı.
Santa Barbara limanı, California, 1839.
San Francisco’nun bereketli toprakları, Sutter karaya çıktığında sadece 30.000 Amerikan yerlisi ve 1.000 civarında Avrupa göçmenini besliyordu. California’ya vardığında cebinde doğru düzgün parası bile olmayan Sutter’ın toprak macerası, Alta California’da tarımı geliştirmek için uğraşan vali tarafından Meksika vatandaşı olması şartıyla bağışlanan ve merkezi bugün Coloma sınırlarında kalan 200 km² araziyle başladı.
Geniş arazisine çiftliğini kuran Sutter, valinin yüzünü kara çıkarmadı; Avrupa göçmenlerinin yanında Miwok ve Maidu kabilelerinden işçi olarak tuttuğu yerlilerle de iyi geçinerek kısa sürede zenginleşti. Yeni topraklarına kurduğu devasa çiftliğine New Helvetia ismini vermişti; Yeni İsviçre.
Sutter için hayat harika gidiyordu. Meksika – Amerika savaşına bile aldırmamış, zamanında kendisine toprak veren valiyi, parasının ve adamlarının gücü sayesinde küçük görecek hale gelmişti. Ancak dünyayı zengin edecek olan metaller onun çiftliğinde ortaya çıkınca her şey tersine dönüverdi.
California’yı birbirine katan altın John Sutter’ın Coloma’daki bıçkıhanesi Sutter’s Mill’de bulunmuştu.
Sutter’ın topraklarından akan American River üzerinde, Sutter’s Mill ismiyle anılacak olan bıçkıhanenin inşaatına başlayan adamlarından James W. Marshall, 24 Ocak 1848′de toprağın içinde sarı metaller bulduğunu söyleyerek Sutter’a haber verdi. O güne kadar altının toprakta nasıl göründüğünü bile bilmeyen Sutter ve Marshall, buldukları metalin değerli bir şey olduğunu düşünerek ansiklopediler kurcaladılar ve altın bulduklarına öyle emin oldular.
Sutter bu işe hiç sevinmemişti. Çünkü o Amerika’ya altın aramaya değil, Yeni İsviçre’yi kurmaya gelmişti ve çiftliğinde altın bulunması kurmayı planladığı şehrin inşaatlarını aksatacaktı.
Kimseye söylemedi topraklarından altın çıktığını. Ancak Marshall çenesini tutamadı ve Sutter’s Mill’de altın bulduğunu Samuel Brannan adında bir gazeteciye söyleyiverdi. Gazeteciliğin yanında, California’ya ilk İspanyol göçünden beri usul usul devam eden altın arama işleri için malzeme de satan Brannan’ın şehre döner dönmez gazetesinde yayınladığı haber Amerika’ya bir anda yayıldı ve Amerika’nın gold rush ismiyle anılacak olan en büyük akını 1849 sonbaharında başladı.
Bu öyle bir akındı ki, çocuklar evlerinden, askerler kışlalarından kaçıyor, ülke genelinde dükkânlarını kapatan esnaf altın aramak için Sutter’ın arazisine hücum ediyorlardı. Birkaç ayda binlerce altın arayıcısı Sutter’ın arazisini işgal etmiş, çiftliğini yağmalamış, hatta topraklarını alıp satmaya başlamışlardı.
California’ya düzenlenen altın göçü, 1848 – 1855 arasında sürekli yükseldi ve 1855′de azalmaya başladı. 1849′da gelen ilk göçün üyeleri, “forty-niners” olarak anılıyorlardı ve gold rush’ın en büyük kaymağını da onlar yediler. Forty-niners, ağırlıklı olarak California çevresindeki Amerikalılardan oluşuyordu. Zamanla haberler Amerika’nın diğer bölgelerine ve dünyaya yayılmaya başlayınca, dünyanın her tarafından göçler gelmeye başladı. Avrupa ülkelerinden, Çin’den, Osmanlı’dan, Rusya’dan onbinlerce insan yeni bir yaşam kurma hayaliyle gemilere doluşup California’ya geliyorlardı.
Elbette herkes altın için gelmiyor, birçok insan da hızla büyüyen San Francisco’da ticaret yapmak için geliyordu. Altın arayıcılarına mal satmaya gelen bazı tüccarlar da, gelecekte dünyanın en ünlü markaları olacak olan şirketlerinin temellerini atıyorlardı. Levi Strauss (Levi’s Jeans), Domingo Ghirardelli (Ghirardelli Chocolate Company), James McClatchy (The McClatchy Company), Claus Spreckels (Spreckels Sugar Company), Leland Stanford (Stanford Üniversitesi’nin kurucusu), gibi adamların yanında, Mark Twain, Joaquin Miller gibi edebiyatçılar da bu göçün insanlarındandı.
Kaptanlar altın avcısı getirdikleri gemilerini San Francisco açıklarında terk edip altın aramaya koşuyor, terk edilmiş gemileri de altın arayıcılarına hizmete gelen tüccarlar depo niyetine, orospular genelev niyetine kullanıyorlardı. Hatta California’nın fuhuş ve porno sektörünün önemli merkezlerinden biri olmasının temellerini de bu kadınlar atmıştır diyebiliriz.
Gelinen yol ve hızla büyüyen şehirlerin yapısı o kadar kanunsuz, o kadar karmaşıktı ki, on binlerce insan yollarda, ormanlarda, bataklıklarda öldüler, binlercesi de kolera salgınlarına kurban oldu. Buna rağmen, göçten en çok etkilenen San Francisco kasabası bir metropol oldu, boş arazilere sıfırdan şehirler kuruldu. Özellikle nehir kenarları hızla şehirleşti, Sacramento gibi birçok şehir altın arayıcılarının derme çatma çadırlarından, terk edilmiş gemilerden sökülen tahtalarla yapılan barakalardan yükseldi.
1849′daki nüfusu 35.000′i zor bulan San Francisco’nun nüfusu, iki yılda katledilen 120.000 yerliye rağmen 1855′de 400.000′e yaklaşmıştı. Sırf ayak işlerini yapması için gelen Çinli göçmen sayısı bile 40.000’in üzerindeydi. Öyle ki, San Francisco limanında kaderine terk edilen gemilerin sayısı 700’ü geçmişti. Meksika ve ABD arasında kalıp, otoriter bir yönetime de sahip olamayan California kanunlarının gücü, bu insanları durdurmaya yetmiyordu.
Her şeyini üst üste kaybetmeye başlayan Sutter, Eylül 1848’de İsviçre’den gelip kendisine katılan oğluyla birlikte topraklarını savunmaya çalıştı. Fakat oğlunun amacı New Helvetia şehrini geliştirmek değil, Sacramento Nehri kıyısına Sacramento ismini verdiği bir şehir kurmaktı. Baba Sutter buna her ne kadar kızsa da oğlu Sacramento’nun ismini verip temellerini attıktan sonra altın arayıcıların istilasından bıkarak Meksika’ya taşındı.
Sutter, California 1850 yılında ABD’ye katılıncaya kadar toprakları için savaştı. California bir eyalet olarak Birleşik Devletler’e katıldığında yeni kanunlar Sutter’ın toprak sahipliğini reddetti ve bütün toprakları devlet arazisi oldu.
Topraklarının, kurmaya çalıştığı şehrin ve hayallerinin sırf arazisinde altın bulunduğu için yağmalanmasını seyretmek zorunda kalan Sutter, devletin bağladığı 250 dolar harçlıkla Washington’da bir pansiyonda kalmaya başladı. ABD aleyhine açtığı tazminat davası 16 Haziran 1880’de sonuçlandı, 50 milyon dolar tazminat almaya hak kazandı ama sadece iki gün sonra, 18 Haziran’da kaldığı otelde öldü.
Bu yağmalama sadece Sutter’a zarar vermekle kalmadı, altın arayışının kontrolsüzce devam ettiği 1848 – 1850 yılları arasında Miwok ve Maidu kabilelerinden 120.000 yerlinin de öldürülmesine neden oldu.
Yerba Buena’nın ismi, California ABD’ye katılınca San Francisco olarak değiştirildi. John Sutter’ın New Helvetia adını verdiği topraklar, oğlunun kurduğu Sacramento şehrinin doğu sınırında kalıyor.
Sacramento’nun temelleri bu evde atılmıştı.
Sutter’ın çiftliğinin temellerini attığı yer olan Sutter’s Fort ise bugün California State Indian Museum ile birlikte Sacramento’da, şehrin ortasında kalıyor. Altın uğruna katledilen 120.000 yerlinin hatırasını yaşatmak için, her şeyini kaybeden adamın çiftliğine Indian Museum diye müze yapmak da garip bir af dileme yöntemi olsa gerek. Pazarlama başarısı da denebilir.
San Francisco şehir merkezindeki Sutter Street, San Francisco’nun çeşitli yerlerindeki Sutter’s Mill School, Sutterville Road gibi, hatta Amador Country’deki Sutter’s Creek gibi yerlere Sutter’ın ismi verilse de bu, altın uğruna toprakları ve yaşamı yağmalanan bir adama karşı günah çıkarma eyleminden başka bir şey değildir.
San Francisco ve Sacramento’yu kuran adamın bir otelde sefalet içinde ölmesi ibret verici.
Arazide altın bulunduğunu gazeteciye yetiştiren James W. Marshall’a ne oldu derseniz, ortak olduğu altın madenlerine yaptığı yatırımlar hep başarısız oldu. California’da yeni bir çağ başlattığı için verilen devlet nişanıyla birlikte, kendi üzüm bağındaki bir kulübede, yalnız başına öldü. Öldüğünde üzerinde bir dolar bile yoktu.
Bir gün Oakland Museum of California’yı ziyaret etme imkânınız olursa, kendini kurtarmaya çalışırken California’nın temellerini atanları ve California’nın gerçek sahipleri olan yerlileri daha yakından tanıyabilirsiniz.
Şubat 2010, San Francisco