Balık çiftliği işleten biriyle konuşuyorum. Çiftlik balıklarının ne kadar sağlıklı olduğunu anlatıyor.
Verilen yem ve ilaçlar yüzünden çiftlik balıklarının hem doğallığını hem de lezzetini yitirdiğini söylüyorum. Kızıyor.
“Hayır,” diyor. “Asıl sağlıksız olan deniz balığıdır. Düşünsene, denizde ne yediği belli değil. Plastiği de yutar, mazotu da. Bu kötü gıdalar hayvanın etine işler. Metal birikmiş balıklar yersin.
Oysa çiftlik balığı öyle değildir. Tamamen sağlıklı ve güvenlidir. Ben balıklarıma çocuklar gibi bakarım. İlaçlarını eksik etmem, yem standardımı asla bozmam. Hasta olmamaları için düzenli antibiyotik veririm. Güçlü ve sağlıklı yetişir benim balıklarım. Ne yediğini bilirsin. Deniz balığında ise ne yediğini bilemezsin. Hayvan neyle besleniyor, belli değil.
Hem bu durum ekonomi için de iyidir. Az çıktı çok çıktı derdi olmaz. Piyasa dalgalanmaz. Balığın boyu kilosu standart olur. Satıcının da tüketicinin de kafası rahat olur.”
Ciddi ciddi bunları anlattı adam. Büyük bir heyecanla, kati bir inançla.
Hani yaptığınız işe inanın diyoruz ya, inanmadan önce doğruları da gözden geçirmek şart sanırım.
Yıllar önce kuş gribi bahanesiyle köy tavukçuluğu bitirildi bu ülkede. Acaba diyorum, balıkçılık da günün birinde bu anlayışın emrine girer mi…
Ekim 2019, Ayvalık, Balıkesir