Otomotiv Seyahat Siyaset Toplum

Duble yol delikli yol

Yaşım 30 ve bugüne kadar direksiyon başında yaptığım kilometre milyonu geçti. Sadece geçtiğimiz sene içinde Türkiye genelinde 150.000 km üzerinde yol yaptım. Aynı seyahatleri duble yol çalışmaları başlamadan önce yapsaydım bir senede 150.000 km’den fazla yol yapardım ama 2011’de gittiğim kadar fazla noktaya gidemezdim.

Çünkü dolanırdım. Trabzon’dan Diyarbakır’a 5 saat 50 dakika yerine bir tam günde inerdim. Çok fazla benzin yakar, çok fazla mola verir, çok daha riskli durumlarla karşılaşırdım.

Hayat boyu direksiyonda gittiği mesafe 10.000 km’yi bulmamış şahsiyetlerin duble yol projelerini eleştirmelerini anlarım, ama bizim gibi yollara ömrünü vermiş adamlar için hükümetin en büyük başarılarından biridir duble yollar.

Yeni yollar nedeniyle seyahatlerimiz eskisi kadar romantik değil ama riskli de değil. Alanya – Adana arasını sahilden gitmek çok zevkli olsa da acelesi olan Konya’ya çıkıp otobanla, güvenle de gidebiliyor aynı yolu.

Sözün özü, duble yol projeleri muhteşem. Kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde, günde 500 arabanın bile geçmediği bölgelerde duble yollar var, güvenle seyahat edebiliyoruz.

Ancak duble yollar dikkat ister. Bu yollarda yapılan hatalar ölümcül sonuçlar doğurur. Kötü bir yolda sürücü zaten dikkatli olur, yavaş gider, uyanık davranır. Dümdüz ve geniş yollar ise sürücülerin dalgınlaşmasına neden olurlar. Bu nedenledir ki, Türkiye’de en çok kaza yapılan yol Konya – Ankara arasıdır.

Durumu bilen hükümet de yaptığı duble yolların her yanına radar koyarak, polisler dikerek sürücüleri yavaşlatmaya çalışır. Peki, sürücüleri yavaşlatmak kazaları engeller mi?

Engellemez efendim. Sürücü açısından felaket olan sürat değil, dikkatsizlik ve saygısızlıktır. İyi bir sürücü, iyi bir yolda ne kadar süratli olursa olsun kolay kolay kaza yapmaz. Kötü sürücülerin beceriksizliğiyse tüm trafiği riske atar.

Yollar açısından bakarsak, en büyük tehlikenin duble yollarda ve otobanlarda yattığını görürüz. Bu yollarda yapılan ufak bir mühendislik hatası, küçük bir düşüncesizlik ölümcül sonuçlara neden olur. Eski, köhne yollarda sürücüler zaten dikkatlidir, önüne taş da düşse, çukur da çıksa hazırdır. Fakat duble yollarda en dikkatli sürücünün başına bile olmadık şeyler gelebilir.

Bu risklere mühendislik hataları, düşüncesizlikler de eklenince iyi niyetle yapılan duble yollar sürücüler için ölümcül tuzak yatakları haline gelirler. 60 km/s süratle giden otomobil her halükarda durur; kötü bir sürücünün elinde ve 110 km/s süratle gitmesine izin verilen bir yoldaysa duramaz o otomobil. Ve eğer o mühendislik hatasından veya düşüncesizlikten bir kaza olursa, kaybedilen malın ve canın vebali o işin başındakilere yüklenir. Öyle olmak zorundadır.

İyi bir sürücü olduğuma inanırım. Buna rağmen yol hataları yüzünden ciddi kazalar atlattım bugüne kadar. O anlarda bana bir şey olsaydı kimden sorulacaktı bunun hesabı? Hiç kimseden. Bok yoluna gitmiş olacaktım.

Atlattığım en tehlikeli kaza, Erzurum – Elazığ arasındaydı. Sıcak bir yaz gecesi, saat 11, süratim 150 km/s civarı, gayet keyifli gidiyordum mıcıra girdiğimde. Duble yollarda ışık olmaz, farlar ne gösterirse o kadar gidersiniz. Ben de gayet güvendeydim far ışığında. Ama asfalt bir anda bitip dökme mıcır başladığında neye uğradığımı şaşırdım. Dümdüz giden otomobil bir anda kaymaya başladı, dört şeridin tamamını resmen drift yaparak gezdim. Tam her şeyin bittiğini düşünüyordum ki, asfalt yeniden başladı ve jantı kırmadan, takla atmadan düz pozisyonda asfalta çıkmayı başardım.

Neden kaydığımı anlamak için geri dönüp geldim, yolda 100 küsur metrelik bir mıcır alanla karşılaştım. Asfalt aniden bitiyor, mıcır başlıyor ve tekrar asfalt başlıyor. Ne bir tabela, ne ışık, ne işaretçi, hiçbir şey yok.

Ben o gün orada takla atabilirdim. (Nasıl atmadığıma hâlâ şaşırıyorum). Söylemek istediğim düşüncesizlik bu işte. Mühendislik çok iyi olabilir ama şantiye çalışanları geri zekâlıysa oraya işaret koymazlar ve her geçenin hayatını tehlikeye atarlar.

Bu yazıyı yazmama neden olan düşüncesizlik örneğiyse, yollardaki çukurlar. Örtün ulan şu çukurları!

Dümdüz yolda giderken sürekli nerede çukur var diye kontrol etmekten canı çıkıyor insanların. Çapı 20 cm’den geniş olan bir çukur insanı öldürebilir. Üzerinden geçen otomobilin takla atmasına neden olabilir. Bunu kontrol etmeyen, tamir etmeyen, umursamayan sorumlular şerefsizdir, cebine giren parayı hak etmeden kazanır.

Beni bu gece Bozüyük’te bir otele tıkan çukur gibi. Bu yazıyı Bozüyük’te bir otelimside, sinirden ellerim titreyerek yazıyorum.

Cumartesi sabahı İstanbul’dan yola çıktık, Bodrum’da ve Marmaris’te işlerimizi hallettik, Alanya’ya indik. Alanya’daki işimizi de akşam hallettik ve İstanbul’a doğru yola çıktık yeniden. Her şey güllük gülistanlıktı. Keyfimiz yerindeydi.

Yeni yılda sigarayı bırakma sözü vermiştim kendime ve bırakmıştım. O kadar keyifliydim ki sigarasızlığın stresi bile etkilemiyordu.

Ama Bozüyük’e 40 km kala duble yolda 150 – 160 km/s süratle gayet normal giderken bastığımız bir çukur her şeyin berbat olmasına yetti. Sarsıntı ve patırtıyı duyduğumda durumun vahametini anlamıştım. Jant sağlam kalmış olsa bari diye söylenerek arabadan indim ama korktuğum başıma gelmiş, sağ taraftaki iki jant da kırılmıştı.

20” iForged jantı kıran bir çukur, kara jant dediğimiz sac jantla yürüyen otomobilin takla atmasına neden olur. Altımızdaki büyük bir otomobil olduğu için taklaya girmedik ama ben buraya genelde uzun yola çıktığım otomobil olan Linea ile girseydim muhtemelen şu anda Bozüyük’te bir dandik otel yerine ya hastane ya da morgda olurdum.

Ölme, yaralanma olmadı ama birkaç bin liralık masraf çıktı durup dururken. Şimdi otelde oturmuş, İstanbul’dan yedek jantların gelmesini bekliyoruz.

Kar altında 45 dakika çekici beklemek, Bozüyük merkeze çekici tepesinde gitmek, açık bir lastikçi bulamamak, bulduğumuz lastikçinin 20” jantın varlığından habersiz olması, ne lastik ne jant bulabilmesi, bizim bir otele tıkılıp kalmamız… Bunların hepsinin tek nedeni, o çukuru bildiği halde kapatmayan ekibin işgüzarlığı.

Çekicinin sürücüsü arabayı yüklerken dedi ki, “abi bir haftadan beri buradan tam beş araba çektim, biri takla atmıştı.” Bozüyük’teki diğer çekicilerin de bu bölgeden ekmek yediğini düşünürseniz minik bir çukur yüzünden bir haftada kaç kişinin ölümle burun buruna geldiğini anlarsınız.

Böyle şeylerin düzeltilmesi için illa birilerinin ölmesi mi lazım? İnsanlar öldükten sonra düzeltilse ne olur ki?

Biz ölmedik, ama önümüzdeki hafta komple aksadı. Pazartesi önemsiz bir gün olsa biz üç şehirdeki işimizi iki güne sığdırıp basa bas İstanbul’a yetişmeye çalışmazdık. Yedek jantların, lastiklerin bize ulaşması, onları takıp yola devam etmemiz yarın bütün günümüzü öldürecek.

Bu zararı kim karşılayacak? Bugüne kadar çukura basıp lastik yaran, jant kıran, takla atan, hatta ölenlerin zararını kim karşıladıysa onlar. Yani, hiç kimse.

Ulaştırma bakanı da mühendislik hataları ve düşüncesizlikler yüzünden ölenleri istatistik yapmaya yarayan rakamlardan öte bir şey görmeyerek ne kadar başarılı olduklarını anlatacak.

Duble yollar ölümlü kazaları azaltan, konforlu ve güvenli seyahat etmeyi sağlayan, gerekliliği su götürmez bir gerçek olan yollar. Lakin gördüğünüz gibi basit bir umursamazlık korkunç sonuçlara neden olabiliyor. Eğer ekibinizde birkaç çürük eleman varsa süsleye süsleye anlattığınız rakamların hiçbir önemi kalmıyor. Sonuçta gemiyi limana yanaştırırken batıran kaptanın kaç mil yoldan geldiğini kimse umursamıyor, geminin limana yanaşıp yanaşmadığıdır önemli olan.

Bu yollar henüz çok yeni. Eğer bakımı adam gibi yapılmayacaksa varlıkları yarardan çok zarar getirir uzun vadede. Bu kesinlikle unutulmamalı.

“Altı üstü çukura girip jant kırmışsın, bu kadar abartacak ne var!” diyebilirsiniz. Serbestsiniz. Ama şimdi söyleyebilirim bunu, Mercedes yerine Linea ile girsem söyleyemezdim, ölmüştüm çünkü. Fırsat varken konuşmak lazım.

Bir küçük çukurdan ne çıkar demeyin, iForged jantların ikisi de bu hale gelebiliyorsa sac jantlara ne olacağını düşünmek bile istemiyorum.

Ekmeğini insanların başına gelen belalardan kazanan meslekler var. Çekicilik, eczacılık, doktorluk, camcılık gibi. “İşler kesat ya, kimse kaza yapmıyor bu aralar,” diye efkârlanır mı acaba çekiciler…

Çekicinin sürücüsü buradan bir haftada beş kaza topladığını söyleyince “çukuru sen mi açtın?” diye sormadan duramadım.

Dört canavarın kar altında eşofmanla otele doluştuğunu gören resepsiyoncu hepimizin eline birer sabun tutuşturdu. Meğer burada adet buymuş. Odalarda sabun yok, resepsiyoncu dayı yoğurt kovasından çıkarıp veriyor herkese birer tane.

Hayat sürprizlerle dolu.

Ocak 2012, Bozüyük, Bilecik

Bir de şu konular var

Siz ne dersiniz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.