“Her Türk asker doğar!”
Evet, her milletin öne çıkan özellikleri vardır. Yahudi parasıyla, Ermeni sanatıyla, Alman disipliniyle meşhurdur.
Türkler de savaşçılığıyla, gözü karalığıyla meşhur bir millet. Bu askerlik becerisiyle, gözü karalıkla yeri gelmiş imparatorluklar kurmuş, yeri gelmiş talana gitmiş, yeri gelmiş korsanlığa çıkmış.
1.000 yıldır Anadolu’da olan Türkler bu toprakları kılıçla kazandı ve tüm saldırılarda kendini kılıçla savundu. Daha çocuk yaşta at binmeyi, silah kullanmayı öğrenen, bu becerileri yıllarca geliştiren bir toplumdan bahsediyoruz.
Ancak acı gerçek şu ki, son yüzyılda Türkler kadar silahından uzaklaştırılan başka bir millet yok. Her erkeğin mecburen askere gidip sadece üç mermi sıkıp evine dönmesi, silah eğitimi namına hiçbir şey öğrenememesi normal mi? Oysa 15 ayda en koca götlü adamı bile çivi gibi komando yapabilirsiniz.
Sivil hayatta da silahtan zorla uzaklaştırıldık. Silah seven, kullanmayı bilen, kendini geliştirmeye çalışanlara halk maganda, devlet terörist gözüyle baktı. Ne taktik atıcılık gelişti memlekette, ne ilk yardım, ne de sivil savunma.
Silah ruhsatı saçma sapan kanunlarla verildi. Oturduğu gecekondunun yerine apartman diken sığırlar müteahhit ayağına taşıma ruhsatı alabilirken, her türlü eğitimini tamamlamış donanımlı bireyler ancak bulundurma alabildiler ki bulundurma ruhsatı kadar saçma bir şey yok.
Silah eğitimi bile yasak bu ülkede. Silah Türk’ün eli, kolu, uzvu gibidir. Önce bu uzuv koparıldı, sonra da medya aracılığıyla bu uzvun aslında çok gereksiz ve tehlikeli olduğuna inandırıldık.
Ben bu duruma kasıtlı getirildiğimizi düşünüyorum. Çevremizdeki bütün ülkelerde sivil savunma çatır çatır gelişirken, atıcılık yarışmaları düzenlenirken biz aval aval bakıyoruz.
Anlamadan, hissetmeden zayıfladık, farkında bile değiliz.
Şubat 2022, Çanakkale