İş Dünyası Otomotiv

Otomotivin stil ikonu: Morgan

Herefordshire yakınlarındaki Stoke Lacy adlı küçük bir köyde papazlık yapan George Morgan’ın, 1881 yılında bir oğlu olur. Peder George, ilk çocuğun sevinciyle ne yapacağını şaşırır ve oğluna Henry Frederick Stanley Morgan gibi fantastik bir isim koyar.

Fakat Stanley babasının umduğu gibi aktif, heyecanlı bir çocuk değil, bilakis içine kapanık ve sürekli hasta olan bir çocuktur. George, oğlunu önce Herefordshire’da bir okula gönderir ama kâr etmez. Bir süre sonra çevrenin de tavsiyesiyle Stanley’i İtalya’ya gönderirler.

İtalya’da bir süre kaldıktan sonra kendine gelen Stanley, İngiltere’ye dönerek koleje başlar. Okul bitince bir şey değişmez, bir demiryolları şirketine çırak verilir.

Hayatını değiştirecek olan hediyeyi de okulunu bitirdiğinde dedesinden alır: 1902 model bir Star! 5.000 cc 4 silindirli motorundan 800 rpm’de 24 hp güç üreten bu ilginç otomobil, Stanley’in çok ilgisini çeker.

Genç Stanley, Star’ı o kadar sever ki, henüz 25 yaşındayken arkadaşı Leslie Bacon’ı da kafalayarak arabalarla uğraşmak üzere demiryolu şirketinden istifa eder. İki kafadar Malvern Link’de Darracq ve Wolseley markalarına servis vermek için bir atölye kurarlar. Yıl 1906 ve henüz ortada doğru düzgün bir şoför bile yoktur. Taze kurulmuş atölyeye finansman sağlamaya çalışan Stanley, piyasadaki şoför açığından da istifade ederek bir süre Malvern – Worcester arasında servis şoförlüğü yapar.

O zamanki atölyeler şimdinin sinek avlayan sanayi sitelerine benzemez. 20 hp, 3–4 bin cc’lik motorlar sürekli arıza çıkarır, attan inip arabayı deneyen yenilikçi şoförler hababam kaza yaparlar. Stanley gibi elinden iş gelen bir usta için bu derme çatma ilkel otomobiller müthiş bir ekmek kapısı olur. Gece gündüz demeden çalışır, atölyeye doluşan otomobilleri onarırlar.

1908’de Stanley motosiklete merak sarar ve kendine bir motosiklet yapma fikriyle elden düşme bir Peugeot motoru alır. Tam motosiklet imalatına başlayacakken, çevresinin de gazıyla fikir değiştirir ve bir otomobil yapmaya karar verir. Bu kararında ailesi, arkadaşları ve Worcestershire’daki en iyi motor dershanesine sahip olan Malvern College yönetimi Stanley’e destek olurlar ve 1911 yılında ortaya önde iki, arkada bir tekerleği olan üç tekerlekli, tek koltuklu, runabout modeli bir otomobil çıkar.

(Runabout ilk otomobillerin neredeyse tamamının şekline verilen isimdi. Runaboutlar genellikle iki koltuklu, her tarafı açık arabalardı. Bazen bunların arkasına tonneau adı verilen 2 kişilik bir koltuk daha eklenerek 4 kişilik kapasiteye ulaşılırdı. 1919’da vintage car modeli otomobiller çıkana kadar üretilen arabaların neredeyse tamamı runabout tipindeydi.)

Stanley bu otomobili deneme amacıyla üretir ama aslında bağımsız süspansiyon kullanarak İngiltere’de bir ilke imza atmıştır. Ön tekerlekleri bağımsız süspansiyon kullanan, arka tekerleği de motosikletlerdeki gibi zincirle çalışan deneme aracı Stanley’e bu işte başarılı olabileceğinin ümidini verir.

Babası Stanley’in ilk denemesini takdir edip oğluna destek çıkarak, hazırladığı araca patent almasını sağlar. 3 tekerlekli runaboutuna iki silindirli ve tek silindirli olmak üzere iki farklı motora göre patent alan Stanley, artık resmi bir otomobil üreticisidir. Baba oğul, o zamanlar herkesin yaptığını yapar ve şirketlerine kendi soy isimlerini verirler: MORGAN.

1911 yılında Olympia Otomobil Fuarı’na katılarak herkese ilginç gelen üç tekerlekli arabasını sergiler. Fuarda otomobil Stanley’in beklediğinden daha fazla ilgi çeker ve gelen birkaç siparişin üzerine genç girişimci otomobiline bir koltuk daha ekleyerek iki koltuklu bir otomobil haline getirir.

1911 – 1939 arasında üretimine devam edeceği otomobilleri V-Twin olarak isimlendiren Morgan, 1936’ya kadar sadece üç tekerlekli otomobil üretir. Bu dönemde ürettiği otomobilleri test edip geliştirebilmek için çeşitli yarışlara da çıkar. Hatta 1913’de Fransa’nın Amiens kentindeki 1913 Cyclecar Grand Prix’de şampiyonluğa ulaşır. O yarışı kazanan otomobil, Aero olarak isimlendirilir ve 1913 – 1926 yılları arasında sürekli bir motor gelişimiyle üretilmeye devam eder. Morgan Aero, bugünkü Morgan Aero SuperSport’un da temelini oluşturacaktır.

1932’ye gelindiğinde, F-Series adını verdiği yeni bir serinin imalatına başlar. F Serisinin ilk otomobili olan Morgan F-4’e daha sonra Morgan F–2 ve Morgan F-Super de eklenir. Ford ile 1952’ye kadar devam edecek olan motor alışverişi de bu modelle başlar. Ford Model Y motoruyla yürüyen F Serisi, Morgan için önemli bir atılım olur.

1936’da vergi sistemlerinin değişmesiyle beraber, Morgan da dört tekerlekli otomobil işine girer. (Üç tekerleklilerin imalatı 1952’ye kadar devam eder.)

İlk dört tekerlekli otomobil olarak 1936 yılında Morgan 4–4 üretilir ki 1954’e kadar yeterli olur.

1950’de Morgan +4 (Morgan Plus 4) piyasaya çıkar. 1969’a kadar Triumph motoruyla yürüyen ve üretimine 1970’de son verilen +4, uzun bir molanın ardından 1985’de yeniden piyasaya sürülür ve 1985 – 1988 arasında FIAT motoruyla, 1988 – 2000 arasında Rover motoruyla yürür. Yeniden verilen dört yıllık aranın ardından 2004’de Ford motoruyla geri dönen Morgan +4 halen piyasada.

1955 yılında ilk göz ağrısı Morgan 4–4 emekli olarak yerini bugünün efsanelerinden Morgan 4/4’a bırakır. Bu geliştirilmiş modelin çıkması sayesinde Morgan’ın 1936’da üretilen ilk dört tekerlekli şasisi sadece küçük makyajlarla günümüze kadar ulaşmayı başarır. Çeşitli dönemlerde iki koltuklu ve dört koltuklu olarak üretilen Morgan 4/4, bugün en klas el yapımı otomobillerden biri olarak dikkat çekiyor.

Henry Frederick Stanley, tüm başarılarını ve eserlerini oğlu Peter Morgan’a bırakarak 1959 yılında ölür. Babasının ardından yönetim kurulu başkanı olan Peter Morgan da, firmayı çizgisini bozmadan aynı kalitede yürütmeye devam eder.

+4 modellerindeki başarıların ardından marka imajını iyice yükselten Morgan 1967 yılında, kullanılan Rover V8 motordan aldığı esinle Morgan +8’i üreterek sınıf değiştirir. 1990’a kadar Rover motor kullanan Morgan Plus 8, Triumph TR4 3.9 lt motorla 1998’e kadar gelir. 1996’da opsiyonel olarak kullanılmaya başlanan 4.6 lt Land Rover motoru 1998’de standart olur ve 2000 yılına kadar da bu motorla gelinir. 2000’de 190 hp güç üreten Land Rover motora geçiş yaparak 0–100 km arasını 5.6 saniyeye indiren Plus 8, 2004 yılında yerini Morgan Roadster’e bırakarak emekliye ayrılır.

2004 yılında üretimine başlanan Morgan V6 Roadster ise 212 hp V6 Ford motoruyla günümüze kadar ulaşmayı başarır.

Bu modellerin tamamı Morgan’ın sadece stil ve lüks amacıyla ürettiği el yapımı modeller olup, yüksek performanslı araçlar olsalar da fazla iddialı girişimlerde bulunmazlar.

2000 yılında geliştirilmeye başlanan Morgan Aero 8 ise, firmanın edindiği tüm tecrübeleri kullanarak piyasaya sürdüğü bir supercar olacaktır. Kardeşleri gibi üvez ağacından iç döşeme kullansa da, metal yerine alüminyum şasiyle mümkün olduğunca hafifler. 367 hp bir V8 BMW motoru kullanan Morgan Aero 8, 0–100 km arasını 4.5 saniyede tamamlar, 270 km azami süratle otomobil sektöründe ilk kez bir Morgan’ın supercar olarak isimlendirilmesini sağlar.

2008’de, sadece 100 adetle sınırlı kalmak üzere Aero 8’in coupe versiyonu olarak Morgan AeroMax üretimine başlanır. İngiltere’de 110.000 £ fiyatla satışa sunulan bu sanat eserlerinden Rowan Atkinson, Ralph Lauren, Paul O’Grady gibi birçok ünlü isim de koleksiyon amacıyla faydalanır. Üretim halen devam ediyor.

2009 yılında 100 yaşını kutlayan otomobil sanatçısı firma bu kez Morgan Aero SuperSports gibi eşsiz bir sanat eserine imza atarak her klasik severin rüyalarını süslemeye başlar. 25.000 £ peşinatla sıra numarası alınabilen Aero SuperSports, vergiler hariç 140.000 Euro fiyatla 2010’dan itibaren teslim edilmeye başlanacak. Ortalama bekleme süresi iki yıl civarında.

Riversimple ve QinetiQ gibi iki dev firmayla ortak girişim olarak projelendirilen Morgan LIFEcar ise, en hızlı hybrid otomobil projesi olarak bir rekor denemesine hazırlanıyor. Hidrojen motoru ve yakıt hücresi kullanarak çalışacak olan LIFEcar, doğaya hiç zararlı gaz salmadan en yüksek sürate çıkabilen ilk supercar olma hedefinde.

Şu anda üretimine devam edilen Morgan otomobilleri şu şekilde:

Morgan 4/4: Üretimine 1936’da Morgan 4-4 adıyla başlandı ve 1955’de Morgan 4/4 adını aldı.

Morgan Aero 8: 2000 üretilmeye başlandı.

Morgan V6 Roadster: Üretimine 2004 yılında başlandı.

Morgan +4: 1950’den beri arada bir dinlendirilerek üretilmeye devam ediyor.

Morgan AeroMax: Tüm sipariş ve baskılara rağmen sadece 100 adet hedefiyle 2008 yılından beri devam ediyor.

Morgan Aero SuperSports: 2009 yılında üretilmeye başlandı, henüz teslimat yapılmadı.

Morgan LIFEcar: Otomotiv dünyasının en önemli çevreci otomobil projelerinden biri olarak 2009’da çalışmasına başlandı.

Morgan’ın tüm otomobilleri stil sahibi ve sporcu bir kimliğe sahip. Fakat performans olarak Aero 8’e kadar hiçbir Morgan supercar olma iddiasında bulunmadı. Aero 8 ile başlayan Morgan supercar çalışmaları artık Aero SuperSport ve LIFEcar ile devam ediyor.

Ortalama yıllık üretimi en fazla 600 adet olan Morgan, tüm otomobillerinde iç döşeme olarak üvez ağacı, el işlemesi deri döşemeler ve tenteler kullanıyor. Sadece el işçiliğiyle üretilen otomobillerin tamamı, hem sayılarının azlığı hem de kullanılan malzemenin kalitesi nedeniyle birer koleksiyon malzemesi.

H.F.S. Morgan’ın 1909’da arabasını üç tekerlekli yapabilmek için bulduğu bağımsız süspansiyon, bugün tüm klasik Morgan modellerinde kullanılıyor.

Motor sporlarında da yer alan firma Morgan Aero 8 GT3 ile Le Mans 24 Hours, Aero 8 GT ile Britcar 24 Hours yarışlarına katıldı ancak herhangi bir seride uzun süreli şampiyonluk kovalamayı şimdilik düşünmüyorlar. Tüm otomobillerin birbirine benzediği Le Mans gibi bir seride antika görüntüsüyle yarışı renklendiren firma tüm otomobil sevdalılarının sevgisini topluyor.

Morganların en önemli özelliği, tasarımlarının geçmişten bugüne mümkün olduğunca az değiştirilmiş olması. Markayı tanımayan biri, 2009 model bir Morgan gördüğünde rahatlıkla o arabanın 1930 model olduğunu iddia edebilir. Gelişme motor, konfor ve kullanılan malzemede kendini göstermiş. Genel çizgiler aerodinami ihtiyacı haricinde mümkün olduğunca az değiştiriliyor. Zaten Morgan’ı Morgan yapan en önemli özelliklerden biri de bu.

Üretiminin yarısından fazlasını ABD’ye gönderen firma, 2006’da hava yastığı bulundurmadığı için biraz sıkıntı yaşamıştı. O nedenle 2006’dan beri ABD’ye gönderilen klasik Morganlarda hava yastığı da bulunuyor.

Zippo gibi, şarap gibi bir araba olan Morgan, eskidikçe değer kazanıyor diyebilirim. Bugün özellikle California’da, Bel Air, Beverly Hills civarında cirit atan Morganların büyük çoğunluğu 1950’lerden kalma modeller. Otomobil seven birçok ünlünün garajında da mutlaka bir Morgan bulunur. Tüm Morgan modelleri birer koleksiyon parçasıdır aslında.

Bununla birlikte, V6 Roadster Morganlar da eksik olmaz sokaklardan. Bazen tüm üretimi buraya gönderdiklerini düşünüyorum ama öğrendiğime göre %65-70 arasındaymış ABD ihracatları.

Morgan bir stil, tarz, bir ikondur otomotiv dünyasında. Ne kadar spor olursa olsun, İstanbul’da elinize bir Morgan geçse otobana çıkıp gazlamayı değil, Boğaz’da keyifle dolaşmayı tercih edersiniz.

Zaten bildiğim kadarıyla Morgan’ın Türkiye’de bir distribütörü yok. Belki siparişle bir şekilde ele geçiren vardır ama İstanbul’da hiç görmedim. İşin ilginci, Türkiye’de sektörün içindekilerden bile Morgan markasından haberdar olmayanları görmek. Morgan unutulacak, yabana atılacak bir marka değil; bilakis kurum kimliğiyle, üretim stratejisiyle örnek alınacak bir marka.

(Sadece Hasan Yurdakul isminde bir girişimci işadamının Morgan’ın tasarımını kopyalayarak Maral adında bir otomobil ürettiğini, hatta İstanbul’un ardından Almanya’da da bir atölye açtığını duydum fakat hakkında detaylı bilgim yok. Umarım Morgan’ı örnek alarak çıktığı yolda başarılı olur.)

Ekim 2009, Los Angeles

Bir de şu konular var

Siz ne dersiniz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.