İş Dünyası Toplum

Sen buna değer misin?

Günümüzün insanı, tam anlamıyla tüketici olması için tasarlanıyor. Çeşitli fraksiyonlara ayrılmış kitleler bir yandan sürü gibi güdülürken bir yandan da “sen özelsin, en iyisini hak ediyorsun, en çok sana yakışacak” gibi mesajlarla gazlanıyorlar.

Oysa dünyayı yönetenlerin gözünde hepimiz istatistiklerden, bir takım veri paketlerinden ibaretiz. Herhangi bir değerimiz yok.

Şişine şişine gezen ünlüler, anlı şanlı sanatçılar, pek zengin iş insanları, kendini nimetten sayan siyasetçiler…

Sıradan fabrika işçileri, hasat bekleyen çiftçiler, plazaları dolduran beyaz yakalılar, toplu taşımalarda üst üste giden halk kitleleri…

Hiçbirinin birbirinden farkı yok. Hepsi kendisine sunulan sınıfta daha fazlasını tüketsin, daha fazla harcasın ve vazgeçemeyeceği lüksler için borçlansın ki bu saçma düzene isyan edemesin diye programlanıyor.

Atıp tutarak boşalmaları, ne kadar havalı olduklarını göstermeleri için sosyal medya servisleri ve kendilerini iyi hissetmeleri için tüketebilecekleri yığınla tüketim maddesi sunuluyor önlerine. Çiftçi traktörüyle, orta halli Starbucks fotoğrafıyla, varlıklı kendince lüks otomobiliyle, pahalı eşyalarıyla caka satmanın peşinde.

Giyim, teknoloji, moda markaları, her sınıf için ayrı imajda mekanlar, tatil beldeleri… Tüketecek o kadar şey var ki düşünmek veya üretmek kimsenin aklına gelmiyor.

Anırıp anırıp önündeki arpayı yiyen eşeklerden hiç farkımız yok ama sistem sürekli ne kadar farklı ve özel olduğumuzu anlatıyor, işin garibi bizi buna inandırıyor da.

Salgın hastalık ve deprem gibi felaketler ise aslında özel falan olmadığımızı, öldüğümüz anda basit bir veriye dönüştüğümüz gerçeğini şak diye vuruyor yüzümüze. 56 ölü, 275 vaka, 3.000 asker, 21 şehit, 381 yaralı, her neyse artık istatistik başlığı. Birkaç rakamdan ibaretiz sadece.

Yine de bunu anlamıyor, çok özel olduğumuza inanmaya devam ediyoruz. Sistem gerçekten çok iyi çalışıyor.

Kasım 2020, İstanbul

Bir de şu konular var

Siz ne dersiniz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.